Liyakat mi, siyaset mi?

A -
A +

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi 2006 senesi Türkiye için önemli bir sene. Bir tarafta AB ilişkileri, diğer tarafta iç konjonktür. Enflasyon aylardır düşmüyor, cari açık büyüyor, sosyal güvenlik harcamaları artıyor... Buna karşılık gelirler düşüyor, turizm sektörü 'SOS' veriyor, sanayi üretim artışı hız kesti... AB ile tarama süreci tamamlanıp müzakerelerin başlayacağı bir dönem. Diğer taraftan ABD'nin "Büyük Orta Doğu Projesi"nin sancılarını yaşayan coğrafyanın hemen yanı başında olma özelliği var bir de. İçerisi de pek güllük gülistanlık değil haa, onu da söyleyeyim! Siyasi hava ısınıyor, bu bir. Önümüzde Cumhurbaşkanı seçimi var, etti mi iki? Küresel piyasalarda dalgalar büyüyor, bu da üç!.. Bunların her birisi gülle gibi. Hükümetin bu tsunami şiddetindeki dalgaları göğüslemesi gerekiyor. Dirençli olması ve dolayısıyla metanetini kaybetmemesi lazım. Türkiye son üç senede hükümet-bürokrat ve piyasa aktörlerinin uyum içinde çalışmasıyla geldi buraya kadar. Bu istikrar devam etmeli. Ancak, burası Türkiye!.. Her ne kadar yürütme hükümete aitse de bu sadece görüntüde öyle. Başka bir deyişle davul hükümetin elinde tokmak başkalarında. Bürokrat ataması mesela. Hükümetlerin çalışacakları bürokratları kendilerinin seçmesi kadar tabii ne olabilir ki? Dedim ya, burası Türkiye. Yok öyle! Türkiye'de bürokratı Cumhurbaşkanı atıyor. Hükümet, sadece teklif edebiliyor. Cumhurbaşkanı teklif edilen o bürokratı beğendi beğendi, beğenmedi atama yok. Sezer'in onaylamadığı atamalardan dolayı son üç yılda vekil bürokrat sayısı bin 988'e ulaştı! Atamanın siyasi boyutu Merkez Bankası Başkanlığı atamasında yaşanan da bu işte. Benim teklifim Prof. Dr. Salih Neftçi idi ama olmadı. Hükümet, Merkez Bankası Başkanlığı'na Erdem Başçı'yı vekaleten atadı. Bir başka sürpriz ismi de 'asaleten' ataması için Cumhurbaşkanı Sezer'e sundu. Kim olduğu dahi bilinmeyen bu bürokratın kendisinden önce eşi; daha doğrusu eşin türbanı tartışılıyor kamuoyunda. "Eşinin başı türbanlı başkan istemezük!.." Alan Greenspan'in yerine ABD Merkez Bankası (FED) Başkanlığı'na getirilirken Ben Bernanke sadece ABD'de değil, uluslararası basın başta olmak üzere finans dünyasının bütün profesyonelleri adamın tüm geçmişini ortaya attılar. Ne demiş, ne yapmış, hepsini didik didik ettiler. FED Başkanlığı önemli çünkü. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı da mercek altına alınıp incelenmeli elbette ki. Fakat, o değil de eşi neden? "Eh, burası Türkiye. Biz kafanın içine değil, dışına bakarız" demek mümkün mü? Türkiye'nin de kendi iç dinamikleri var ve enflasyon hedeflemesi gibi ciddi bir çalışma yapıyor. Bütün yatırımcılar, MB'nin uygulayacağı faiz ve kur politikalarının ne olacağını merak ediyor. Fakat siyasi arenada bu politikaların esamisi okunmuyor. Varsa yoksa türban! Eşi türbanlı başkan olur mu, olmaz mı? Dedim ya, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanlığı önemli bir makam; sorumluluk ister. Hem dünyadaki gelişmeleri iyi takip etmesi, hem de iç dinamikleri kontrol altında tutması lazım ki, kriz olmasın. Hükümetin de bunu biliyor ve seçimini ona göre yapmış olması lazım. Bu şiddetli dalgalanmaları yönetmek ve gerektiğinde hükümeti gizli veya açık ikaz etmek Merkez Bankası'nın görevi. Şayet hükümet, "MB, piyasaları izlemek yerine beni izlesin" mantığıyla hareket eder ve seçimini ona göre yaparsa yandı gülüm keten helva! Şartların bu kadar çetin olduğu bir dönemde hükümetin bindiği dalı keseceğini sanmıyorum. Tecrübesi kıt, bağımsızlığı elinden alınmış bir MB Başkanı önce kendisine zarar verir çünkü. Hadise gelip "liyakat"ta düğümleniyor. Sadece bürokratın değil, onu atayacak ve onaylayacak olan makamların da liyakatli olması lazım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.