Önceki gün Bursa'daydım. Bugün de Aydın'da olacağım. Bu iki seyahatin tek nedeni var: Tarım!.. Tarım sektörü nereye gidiyor? Bu sorunun cevabını arıyorum. Hemen söyleyeyim ki, yok. Yok bu sorunun cevabı!.. Tam bir problem yumağı!... Haaa, hepten mi kötü? O kadar da değil tabii. Bazı iyileşmeler var. İhracat mesela. 1 milyar dolar yaş meyve ve sebze ihraç ediyor Türkiye. Ayrıca, bir o kadar da meyve sebze mamulleri ihracatı var. Nedir bunlar, derseniz; söyleyeyim. Domates konservesi, domates salçası, dondurulmuş sebzeler, meyve suları, sebze konservesi, dondurulmuş meyve ve gazlı içecekler. Bunlara incir, zeytinyağı, fındık gibi ürünleri de ilave edince, Türkiye'nin toplam tarım ürünü ihracatının 5 milyar dolar civarında olduğu görülüyor. İhracatta en olumlu gelişmelerden biri de hiç şüphe yok ki, ihraç edilen meyve ve sebzedeki kalıntı maddeler meselesi. Hemen hemen halledildi bu konu. Artık, ihraç edilen yaş meyve ve sebze üzerinde sağlığa zararlı ilaç kalıntısı yok. Da... söz buraya gelince, 'Aynı titizlik yurt içi pazara verilen meyve ve sebzede de gösteriliyor mu?' diye sormadan edemiyor insan. Maalesef bu sorunun cevabı olumsuz. Hiçbir denetim yok. Türk vatandaşı, herhangi bir denetime tabi tutulmadan pazara inen ürünleri yemeye devam ediyor!.. Nasıl oluyor da ölmüyoruz, anlamak mümkün değil! Belki de insanlar gıda zehirlenmesinden ölüyor da adı öyle konmuyor. Kim bilir?.. Şimdi sıra, 'Türkiye suyu, güneşi ve iklimi itibariyle toprakları tarıma çok müsait bir ülke. Nasıl oluyor da daha fazla ihracat yapamıyor?' sorusunu sormaya geldi. İhracatçı desen var. Çiftçi desen var. Tarım ürünlerini mamul hale getirecek fabrika desen o da var. Sadece Bursa'da 7 tane. Eee, gerisi neden gelmiyor? Marifet iltifata tabi, değil mi? Tarım sektörüne iltifat ise devlet teşviki. Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gençoğlu'nun bir sözü var ki, meseleyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. "Tarımda başarılı olmuş batılı ülkelerde ekilmeyen arazilere yüksek vergi tahakkuk ettiriliyor. Maksat, ekilmeyen tarla kalmasın. Türkiye'de ise tam tersi. Ekmeyene teşvik veriliyor." Herkes bir mazeretin arkasına saklanmış. "Veraset Kanunu, arazileri parçaladı!" Bu mazeret mi Allah aşkına. Bölünme tapu sicilinde. Kağıt üzerinde yani. Kur kooperatifi yekpare olsun. Hepsini bir elden ek, dik. Yok! İlla, büyük ve tek kişiye ait tarla olacak!.. Buna "ölme eşeğim yaz gelsin" mantığı denir ki, sahibinin eşekten evvel ölme riski çok yüksek!.. Türkiye nüfusunun yüzde 30'u hâlâ tarımla iştigal ediyor. Fakat, tarımdan kaçan kaçana. Orhan Gençoğlu, "İmkân verilsin ve teşvikler yerinde kullanılsın, 5 sene içinde Türkiye ihracatını 5'e katlarız" dedi. İddialı bir söz ama imkânsız değil. Türkiye'nin var öyle bir potansiyeli çünkü. Gençoğlu aynı zamanda Penguen Gıda'nın da Yönetim Kurulu Başkanı. Birlikte fabrikayı gezdik. Mükemmel. 100 milyon TL'ye yaklaşan cirosunun yarısı ihracattan. Bütün olumsuzluklara rağmen ha bire yatırım yapıyorlar. Türkiye'nin geleceğine güveniyorlar çünkü.