İki gün önce Mehmet Oruç'u ziyarete gittim. Maksadım, "Allah Dostlarının Örnek Halleri" adlı yeni kitabından dolayı tebrikti. Abdüllatif Uyan'a da bir selam vermiş olacaktım böylelikle. Aynı odayı paylaşıyorlar çünkü. Her ikisi de hoş insan. Sık sık giderim zaten ziyaretlerine. Söz uzadı ve dönüp dolaşıp geldi, benim 14 Eylül 2010 Salı günkü makalemde düğümlendi. Mehmet Oruç, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının (STK) asli görevleriyle ilgilenmediğini ileri sürüp hemen hepsini siyasete angaje olduğunu söyledi. Dolayısıyla, kendi mecraından çıkmış STK'ların anayasa hazırlayabilmesinin imkansız olduğunu vurguladı üstüne basa basa. Hasılı kelam, kendisine faydası olmayan bir örgütün ülkeye faydalı olmasını beklemek; seraptan su beklemek gibi abes bir şeydi!.. Haklı tabii. Hem de yerden göğe kadar haklı. Da... bugünkü yapısıyla haklı. Bugünkü yapılanma tavandan tabana doğru. Bunun tersi olması lazım halbuki. Yapının, tabandan tavana doğru yayılması gerekiyor. Tıpkı batılı toplumlarda olduğu gibi. STK'ların siyasî goygoyculuk yapmak ya da fikrini beğenmediği iktidarları tu kaka etmek için değil; iktisadî ve sosyal faaliyette bulunmak için kurulmuş olmaları gerekiyor. Ne demek istediğimi anlatmak için Malatya örneğini verdim onlara. Malatya harika bir örnek gerçekten. Fazla geri gitmeye gerek yok; bundan 15-20 sene öncesine kadar, birbirine hasım grup ve ailelerden oluşuyordu Malatya halkı. Parçalanmış bir hali vardı yani. Particilik düşman kardeş yapmıştı onları. Kimi din gayretinden, kimi aidiyet farkından, kimi de köy ve mahalle ayrılığından hareket ediyordu ve dediğim gibi hepsi birbirine hasım olup çıkmıştı. Kanlı-bıçaklı olanları dahi vardı. Bu şartlar altında pozitif bir şey yapmanın imkanı var mı? Bırakın yapmayı; tahayyül dahi edemez insan böyle bir şeyi. Bir de bugün görün Malatyalıları. Malatya'nın herhangi bir köyüne okul, derslik ya da sağlık ocağı yapılacak diyelim. Tüm Malatyalılar seferber oluyor ve el ele verip inşa ediyorlar o sosyal kurumu. Yetim ve kimsesiz çocukların barındığı Sevgi Evi'ni kurulması da böyle oldu; hastaneye gelen hasta yakınlarının barınacağı misafirhane de; öğrenci yurtları da. Sayısız meslek okulu ve yüksek okulu da aynı hız ve gönül birliği içinde yaptılar. 20 sene içinde herkesi şaşırtan bu değişim nasıl oldu acaba? Tek bir cevabı var bu sualin: Gönüllü kuruluşlar! Başkaları da var ama en faalleri olduğu için onların ismini zikrediyorum: MİAD ve MEV. Rahmetli Özal teşvik etmişti onları. Önceleri zorlandılar ama basiretli yöneticiler sayesinde ciddi mesafe kaydetti bu gönüllü kuruluşlar. Bilhassa Yunus Akdaş ve Şaban Taçyıldız'la ciddi sıçrama yaptı her ikisi de. Malatyalı öğrenci olup da MEV'den burs almayan yok gibi. Malatya'ya hizmet etmeyen iş adamı kalmadı handiyse. Akdaş'ın başkanı olduğu MİAD sayesinde tabii. Malatya'yı büyütün olsun size Türkiye. Gönüllü kuruluşlar müthiş değiştirir bu ülkeyi.