Bir önceki yazımda Malatya'yı, daha doğrusu Malatya'da gördüğüm değişimi anlatmış ve iş adamlarının cevvaliyetinden bahsetmiştim. De... eksik kaldı. Malatya'nın o lezzetli yemeklerini anlatmadım. "Analı - kızlı", "içli köfte", "kağıt kebabı". Kiraz yaprağıyla yapılan "ekşili çorba" ve "ayranlı çorba" ve diğerleri. LC Vaikiki'nin sahiplerinden Vahap Küçük'ün Doğanşehir'deki evinde yaptığımız kahvaltı mesela. Tek kelimeyle harikaydı. Yok yoktu bir kere. "Cömerdin ikramı şifadır" düsturundan gidip bol bol yedim o yemeklerden. Güler yüz ve cömertçe sunulur da yenmez mi? Söz Küçük ailesinden açılmışken bir detay daha vereyim. Baba Vahap, çocuklarından daha genç! Nasıl oldu bu, diye sordum. Vahap Küçük, çevreyi gösterdi. "Tabiat ve temiz hava." Kışın 3 ay kadar İstanbul'a geliyormuş. "Onda da" dedi Vahap Küçük. "Arada bir gelir, işçilerle birlikte çalışırım." Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır'ın Kaptaj'da verdiği akşam yemeği de unutulmazdı. Kaptaj, Malatya şehir suyunun çıktığı kaynak. Nereden geliyor, nasıl oluyor pek bilen yok ama kayaların arasından çağlayıp geliyor ve yaz kış hep akıyor. Malatya'nın su ihtiyacını karşılayacak kadar da bol. Bir de MİAD Başkanı Yunus Akdaş'ın "Susesi"nde ikram ettiği sabah kahvaltısı vardı ki, dillere destan. Malatya'nın kayısısı kadar kiraz ve dutu da meşhurdur. Susesi'nde hem dut, hem de kiraz yeme imkânımız oldu. Az daha Hasan Yıldırım'ın Darende Günpınar Şelalesi'ndeki akşam yemeğini unutuyordum. Hiç unutulmayacak bir yemekti halbuki. Mekan da öyle. Hasan Yıldırım cömert ve bir o kadar da mütevazı. Onunla bir miktar da iş konuşma fırsatım oldu. Kendisi dünyanın en büyük susam tüccarlarından birisi. Ayrıca, ayçiçeği ticareti yapıyor. "Ürünleri çeşitlendiriyoruz" dedi ve susamı örnek gösterdi. Yeni nesil, helvayı bilmiyor ve dolayısıyla tüketimi azalıyor bu ürünün. Çünkü susam en çok helva üretiminde kullanılıyor. Haliyle satışlar düşüyormuş. Hasan Yıldırım da susamda meydana gelen boşluğu ayçiçeğiyle doldurmaya çalışıyor. Ukrayna'da bir fabrika kurmuş ve günde 100 ton ayçiçeği işliyor bu tesis. Daha doğrusu kabuğunu kırıyor ve elde ettiği 60 ton iç ayçiçeğini Avrupa'nın çeşitli ülkelerine ihraç ediyor. Odesa'daki bu tesis senenin 8-10 ayı faalmiş. Kabuksuz ayçiçeği tüketiminin her sene arttığını da öğrendim Hasan Yıldırım'dan. Ayçiçeğinin yağı çıkarılırken birkaç işlemden geçiyor ve çeşitli katkı maddesine muhatap oluyor. Dolayısıyla, Batı insanı yağ yerine ayçiçeğini yemeyi tercih ediyor. Ekmekte dahi ayçiçeği kullanmalarının nedeni de bu zaten.