Malezya örneği

A -
A +

Endişe. Soğuk, insanın içini ürperten bir kelime! Tasa...kaygı...kuşku ve korku...bütün bu isimleri içinde barındıran bir negatiflik yumağı!.. Türk toplumunun bazı kesimi endişeli: Türkiye İran olur mu? Daha düne kadar korku bu idi. Şimdi hem korku şiddetlendi, hem de adres değişti. Yeni korkumuz: Türkiye Malezya olur mu? Malezya'nın popüler olmasının bir nedeni var. Farklı bir yöntem uygulanıyormuş orada çünkü. Duyanın dikkatini çeken, "Yaaa! Demek öyleymiş ha!." dedirten cinsinden. Nüfusunun yüzde 55'i Müslüman olan Malezya'da "oruç polisi" oluşturulmuş; hem de sivil. Sokağa dağılıp orucunu yiyenleri yakalıyormuş bu polisler. Malezya modeli üzerinde neden durulduğunu anladınız mı? İşitenin içine korku salıyor! Maksadım insanların endişelerini hafife almak değil. Madem ki demokrasi diyoruz, tek kişinin dahi bir endişesi varsa ona duyarlı olmak lazım. Ki... Türkiye'de söz konusu olan endişe bir, iki kişinin endişesi değil. Bayağı bir insan içinde taşıyor bu endişeyi. Hemen şunu da söyleyeyim ki, sadece laik insanlar değil, mütedeyyin olanlar da taşıyor aslında bu endişe ve tasayı. İpin ucu kaçar da "Türkiye Şia, Hizbullah ve Vehhabi fanatiklerinin cirit attığı bir ülke olur mu?" diye! Korkunun kaynağı belli: "Türban yasağı"nın kaldırılmasıyla birlikte ya Türkiye farklı bir eğilim içine girerse? Anayasa değiştirilse dahi bu yasağın kaldırılmamasını isteyenler bir tarafta; Erdoğan gibi endişe etmeye gerek olmadığını söyleyenler diğer tarafta. Başbakan, "Genç kızların yükseköğretim hakkı kıyafetlerinden dolayı sınırlandırılamaz" diyor. Karşı gruptakiler ise "Kaos olur" diye diretiyor. Kadınlar korkmasın Bir başka yanı daha var bu endişenin; kadınlar! Bir taraf, "Kadınlar korkmalı" diyor. Diğer taraf, "Korkmamalı" diye ısrar ediyor. Başbakan Erdoğan da "kadınlar korkmasın" diyenlerden. 5 senelik AK Parti iktidarında ne olmuş da, bundan sonra kadınlara bir şey olsun?!. Başbakan'ın savunması böyle. Geriye dönüp bakınca hak vermemek elde değil. Karşı tezciler, yani "Kadınlar korkmaya devam etsin" diyenler ise bu işin sosyal bir mesele olacağını ve mahallede bu konunun daha farklı yaşanacağını savunuyorlar. Dedim ya, endişe endişedir. Endişesi var diye insanları suçlayacak değiliz. Ne ise o endişe, her birinin tartışmaya muhtaç bir yanı var demektir. Tartışıp, konuşacak ve bir orta yol bulacağız. Aklı selim sahibi insanların yapacağı şey bu. Da... Türkiye burası. Aklı başında insanı yok bu ülkenin. Kimi, yangına körükle gidiyor; kimi de "ben dedim oldu" fikrine sapıyor. İnsanların endişelerini izale etmek varken; endişeleri arttırmak için dünyanın ta öbür ucundan korku ve kaygı verici örnekleri getirip ahalinin gözüne sokmanın alemi ne? Herkesi vehim sahibi yapmak kime ne kazandırır? Ortak akıl böyle mi bulunur? Şerif Mardin bu korkunun adını "Mahalle baskısı" diye koydu. Mahalle halkı, açık saçık gezen kadınlara "kapan" diye baskı yaparmış. Pek haksız sayılmaz; olabilir! Fakat, bu müdahalelerin çok cılız kalacağını düşünüyorum. Türkiye'de öyle bir "Müslüman Mahallesi" yok çünkü. Malezya örneğine gelince. Türkiye Malezya ile mukayese edilemez. Bunu yapanların tarih bilgisi yok demektir. Türkiye bin senelik İslamî geçmişi olan, 12 bin senedir de çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapa gelen bir ülke. Oturmuş bir kültürü ve her türlü elekten geçmiş bir halkı var. Türban yasağının anayasa kararı ile kaldırılmasının karmaşa ve kutuplaşma getireceği iddiası kadar komik bir şey olamaz. Bence tam tersi. Türkiye'ye kargaşa ve kutuplaşmayı yasaklar getirmiştir. Yasak kalktı mı, her şey yerli yerine oturur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.