Gerçi, yönetim kurulu üyesi olarak yine danışmanlık hizmeti verecekmiş ama MAN Türkiye A.Ş İcra Kurulu Üyesi Tunç Koman, emekli oldu. Yerine, Orhan Düzgün getirildi. Geçenlerde halef selef olan bu iki yöneticiyle bir araya gelip sohbet etme fırsatı buldum. MAN, neresinden bakarsanız bakın Türkiye'de yaptığı yatırımlar 200 milyon euro'yu bulan bir otomotiv devi. Bugün dünya piyasasına sattığı otobüsün yarısını Türkiye'de üretiyor. Laf lafı açtı ve söz yabancı sermaye konusuna geldi. MAN'ın Polonya'da da bir otobüs fabrikası var. Orada ürettiği otobüslerin yedek parçasının yüzde 95'i dışarıdan geliyormuş. Türkiye'de ise yüzde 65'i yerli üretim. Yani bu, Türkiye'de çok güçlü bir otomotiv yan sanayiinin olduğunu gösteriyor. Ki zaten, yabancıların Türkiye'de yatırım yapmak istemelerinin en önemli sebeplerinden birisi de bu. Tamam, işçilik ucuz ama işçilik her şey değil. Teknik altyapı ve kalifiye eleman da lazım. Bunlar yoksa; o ülkenin fazla bir cazibesi kalmıyor. Ayrıca, Türk ürünlerindeki kalite de çok önemli. Bu kadar senenin bilgi birikimi ve sanayicilik tecrübesi, Türkiye'yi belli bir yere taşıdı. Türkiye'de MAN'ın sadece otobüs ürettiğini sanmamak lazım. AR-GE faaliyetleri çok ileri bir kere. Türkiye'de üretilen yedek parçaların birçoğu Almanya'daki kamyon üretiminde kullanılıyor. Tunç Koman, MAN'da geride bıraktığı 22 yılı özetlerken; "En çok, bikaç yüz kişi ile başladığımız MAN Fabrikası'nda bugün 2 bin 500 kişinin çalışıyor olmasından gurur duyuyorum" dedi. Hoş bir duygu tabii. Kendi insanına iş kapısı açmak elbette güzel. Ancak, başka bir güzellik daha var aslında. O da çok önemli. Türk insanı Türkiye'ye gelen yabancıların gülen yüzü. Böyle de bir özelliği var bizim insanımızın. Alman; çalışkandır, titizdir, üreticidir ama soğuktur. Bizim insanımızın sıcaklığı ve sağduyusu yoktur onlarda. Şayet, Tunç Koman gibi, Orhan Düzgün gibi, Tuncay Bekiroğlu gibi kişiler olmasa MAN'ın bu kadar başarılı olması sanki pek mümkün değilmiş gibi geliyor bana. Sanayici ile bir araya gelinir de bürokrasiden konuşulmaz mı? Konuştuk tabii.. Türkiye'de bürokrasinin azaltıldığı söyleniyor. Birçok kanunlar da çıkarıldı bu hususta ama bürokrasi dipdiri duruyor hâlâ. Sanki, ayrık otu. Her yere kök salmış meret. Bir tarafta yatırım yapmak isteyen yabancıya bir günde şirket kurma imkanı veriliyor ama diğer tarafta 'bugün git yarın gel' yöntemi uygulanıyor ve sistem tıkanıyor. Orhan Düzgün anlattı. Üç senedir Türkiye'de görev yapan Laboratuvar ve AR-GE Müdürü bir Alman'a 2 senelik çalışma izni daha almak için yaptıkları müracaata olumsuz cevap verilmiş. Basit bir teferruat gibi görünse de önemli bir konu bu. Bir de Çin vardı Tunç Koman ve Orhan Düzgün ile yaptığımız sohbetin gündeminde. Çin'de MAN otobüs üreten Çinli firmalar varmış. Ne patent alıyor, ne telif ücreti ödüyor. Koltuğa varıncaya kadar bütün yedek parçaları üretip monte ediyor ve trafiğe sürüyorlarmış. "Hiçbir şey yapamıyoruz" dedi her iki MAN yetkilisi. "Çünkü, değil utanıp sıkılmak, taklit üretim yaptıkları için iftihar ediyor adamlar. Ne yazık ki, devlet anlayışı da bu." MI ACABA?!. Rauf Denktaş, "Kurtlar Vadisi" dizisinde oynamış... Ne yapsın adam, dağa mı çıksaydı? Adidas, kullanıcısının ayağına, atılan adıma ve basılan zeminin durumuna göre kendini ayarlayabilen ayakkabı üretmiş... Biz daha pratiğini yaptık be abicim. Bozuk zemine ayaklarımızı uydurduk, oldu bitti!