Çalık Holding'in Malatya'da kurduğu tesisi gezerken çok etkilendim. Dünyada eşi emsali az bulunan bu entegre tesiste; bir taraftan giren pamuk, diğer taraftan kot pantolon olarak çıkıyor. Makinelerin hepsi otomatik; üretim el değmeden bilgisayar denetimindeki robotlar tarafından yapılıyor. Pamuk iplik oluyor, iplik boyanıp dokunuyor ve kumaş haline geliyor. Bu kumaş bilgisayardaki ölçülere göre kesiliyor ve konfeksiyon atölyesine giriyor. Dikildikten sonra taşlama aşaması var bir de. Kumaşın belli yerleri yine makinede taşlanıyor ve ardından fermuar ve düğme ilave ediliyor. En sonunda da ütülenip paketleniyor. Her aşama kalite kontrolünden geçiyor tabii. Hepsi emek, hepsi göz nuru. Gelelim, bu üretimin ekonomik tarafına: Üretim ne kadar gurur vericiyse, ekonomik yöne de bir o kadar acı verici! Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık'tan, hazırlanıp paketlenen bu kotların dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç edildiğini ve perakende satış mağazası teslim fiyatının 12 avro (euro) olduğunu duyunca; neredeyse küçük dilimi yutacaktım. O kadar kumaş ve bir de tabii emeğin değeri, hepsi hepsi 12 avro! Olacak şey mi? Ama oluyor! Türkiye veya Türkmenistan'ın o güzelim pamuğu, milyonlarca dolar değerindeki makinelerde işleniyor ve meydana gelen kumaş Anadolu'nun genç kızları ve delikanlılarının emeğiyle yoğrulup şekilleniyor ve kot pantolon oluyor. Bu kadar emeğin karşılığı 12 avro! Sıkı durun şimdi! Size, bir de bu kotun tezgahtaki fiyatını söyleyeyim: 79 avro! Bunun gizlisi saklısı yok. Daha paketlenmeden yapıştırılıyor etiket çünkü. 67 avro kazananları küçümsediğimi sanmayın sakın. Maksadım sadece, 'marka' olmanın ne kadar önemli bir kavram olduğuna dikkatinizi çekmekti; hepsi o! Metrelerce kumaş o kadar emek ve teknik desteğin bedeli 12 avro; markanın bedeli ise 67 avro! Türkiye, 12 avro'ya sattığı maldan para kazanmıyor değil ama markanın kazandığıyla mukayese edildiğinde devede kulak bile değil! 67 avro'yu kazanan insanların sırtüstü yatıp kazandığını ileri sürüp duygu sömürüsü yapıyor değilim. Marka olmak kolay değil çünkü. O da neticede bir yatırım. Hem de pahalı bir yatırım. Moda onun içinde, tasarım da öyle. Onlarca, yüzlerce beyin bu iş için çalışıyor. Dediğim gibi marka, desinatörler, tasarımcılar ve modacıların müşterek çalışmasının bir ürünü! El ele verip dünyadaki 6-7 milyar insanı etkiliyorlar. Spor, turizm, sanayi ve tarım... Marka olan firmalar, bunların hepsini hedeflerine ulaşmak için birer araç olarak kullanıyorlar. Türkiye'nin vizyonu bu gibi meselelere yetmediği için 12 avro'ya talim ediyor. Aslında aradaki bu 67 avro; kas gücü ile beyin gücü arasındaki farkı net bir şekilde gösteriyor. Türkiye'nin ne yapıp edip bu farkı kapatması, bunun için de beyin gücüne ve dolayısıyla bilgiye önem vermesi gerekiyor. Türkiye'nin önce ülke olarak markalaşması lazım ki, ardından firmalar markalaşsın. İş adamları yeni markalar çıkarsın. Bilgi çağında bilgiye sırt dönmekle kim nereye varmış da Türkiye varsın?!. Hepimizin bu konuya kafa yorması; markalaşmak için çare araması lazım. Ülkenin fakirlikten kurtulmasının tek çaresi bu çünkü.