Genç okuyucum Turgay Yorulmaz, 'Medyanın Türk toplumu üzerindeki etkileri' konusunda araştırma yapıyormuş. "Medyanın gücü mü, güçlerin medyası mı?" diye bana da soruyor. Verdiğim cevabı ortaya koyduğu yemeğin yanına garnitür yapacak herhalde! Olsun. O da bir iştir, söylemek lâzım. Gazetenin iki tarafı vardır aslında: Bir, haber. İki, okuyucu... Bunlardan biri yoksa diğerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Gazetenin tartışmasız patronu okuyucudur. Yazılı olmayan basın anayasasının birinci ve en önemli maddesi budur. Gerisi laf-ı güzaftır. Öyle ya, okuyucu her gün para verip gazete alıyor. Almasa, o gazete kapanıp gider, yaşamaz. Bu da, gazete yönetiminin, okuyucuyu memnun etmek gibi bir mecburiyeti olduğunu gösteriyor ki, çok önemli. Medya sektörü, çok yüksek teknoloji kullandığı gibi dağıtımı da çok maliyetlidir bu işin. Neresinden bakarsanız bakın, pahalı bir meslektir gazetecilik. Gazeteyi yayın hayatına sokan, onun dağıtım giderlerini üstlenen, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde baskı tesisleri kuran, o kadar gazeteciyi istihdam eden işletmenin patronu var bir de. O da gayet tabiî ki yaptığı yatırımın karşılığını almak isteyecektedir. Neden güçlü? Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvettir. Dünyanın her yerinde böyledir bu. Peki, nereden geliyor bu güç ve kuvvet? Medya, halkın sesidir de ondan!.. Gazeteler genellikle sivil toplum örgütleri tarafından kurulur ve onların sesi olma fonksiyonunu yerine getirir. Ya da müteşebbisler tarafından finanse edilir ve profili o gazete yönetimi tarafından tespit edilen belli bir okuyucu kitlesine hitabeder. Her iki durumda da görevi aynıdır. O kesimin sesi olmak. Böyle bir misyonu üstlendiği ve kalabalıkları arkasına aldığı için de güç kaynağı haline dönüşür. Türkiye sivil toplum örgütü fukarası olduğu için, bizim ülkemizde gazeteler, ya geçmişte olduğu gibi siyasi partiler tarafından finanse edilmiş, ya da özel sermaye tarafından yayın hayatına sokulmuştur. İşin bir de kâr tarafı var tabiî. Medya, parayı nasıl kazanır? Okuyucu profilini doğru tespit ederek; profesyonel yayıncılık yapan ve okurun ihtiyacına cevap veren istikrarlı gazeteler, etkili ve uzun ömürlü olmuştur. Yani, esas patron olan okuyucuyu memnun eden gazeteler; güçlü oluyor ve tabiî para da kazanıyorlar. Dolayısıyla, yatırımcı patronun kasasına da para giriyor. Gelelim, yatırımcı patronun bu gücü kendi çıkarları için kullanması meselesine! Böyle gayri ahlâki bir durum vukuunda önce o kurumda çalışan gazetecilerin bu suiistimale hemen müdahale etmesi lâzım. Ayrıca, sivil toplum örgütleri ve okuyucunun da bu konuda çok duyarlı olması gerekiyor ki, şart bu. Ya okuyucu, farkına varmaz veya es geçerse bu oyunu; o zaman ne olacak? Eee, o vakit, 'Bravo adama' demekten başka bir şey kalmıyor tabiî. Adamın, iğnenin deliğinden deveyi geçirmek (!) gibi bir hüneri varsa; onu takdir etmekten başka ne yapılabilir ki?!. Şaka bir yana, medyanın gücü tartışılmaz. Bu gücü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyerek gazete satın alan, fakat kontrol edemeyip kendi ayağını vuranların sayısı da az değildir. Bu da ayrı bir gerçek... MI ACABA?!. 150 kişinin alınacağı işe 5 bin kişi müracaat etmiş... Form bulunabilseydi, daha çok olurdu da, bulunamadı! *** Bir kişilik istihdam için 148 milyar liralık yatırım gerekiyormuş... Onu biliyoruz da yapan kim? *** Sahibinin sesiyle çalışan kredi kartları geliyormuş... Bu meredi kullanmak ne kadar kolaylaşırsa; sahibi o kadar batıyor!