Daha düne kadar; bir kısım halk, iş adamı ve sanayiciyi, sanayici de bankacıları kötüleyip dururdu. Siyasetçi ise, suçlamanın baş hedefi konumundaydı. Bu sistemin tek istisnası vardı: Medya... Şimdi öyle mi ya? Bir sınıf başka bir sınıfı veya bir sektör diğer bir sektörü suçlayıp kolayca çıkamıyor zeytinyağı gibi su yüzüne. Her kurum kendine çekidüzen vermeye başladı. Bu iyi mi, kötü mü? Bence iyi. Türk toplumu, diğeri olmadan kendinin bir işe yaramayacağını öğrendi. Bundan daha önemli ne olabilir ki? Herkesin kendini "sütten çıkmış ak kaşık" görüp diğerlerini tu kaka etmesi elbette ki doğru değildi. Geçmiş, bir hercümerç haliydi. Yaşandı geçti ama faturası ağır oldu. En fenası da 'düşmanlık duygusu'nun tezahürüydü. 2001 Krizi'nin vatandaşı yek ekmeğe muhtaç ettiği bir kenara bırakılırsa; topluma çok şey öğrettiği kesin. Toplumun bakış açısı 180 derece değişti bir kere! Hani, 'Bir musibet, bin nasihatten evladır' sözü var ya, aynen öyle. Fazla dolandırmadan sözün ucunu medyaya bağlamak istiyorum. Toplumdaki bu transformasyon hali medyayı da etkiledi aslında. Ne yazılı basında, ne de televizyonlarda eskisi gibi ideolojik yayınlara rastlanmıyor artık. İşsiz güçsüz olan vatandaş zaten evinden çıkamıyor. Tatile giden, sinema veya tiyatro kapısında kuyruğa giren, alışveriş merkezlerini dolaşanların sayısı bir elin parmakları kadar azaldı. Hemen herkes huzuru evinde arıyor. Böyle bir durumda medyaya çok görev düşüyor. Ertesi gün işe gidecek olan vatandaşın bir şekilde moral depolaması gerekiyor. Kim yapacak bunu? Her evin başköşesine, her iş yerinin derinliklerine kadar giren başka birisi olmadığına göre; medya tabii. Yazılı basın farkında mı, bilmem ama televizyonlar bu işin sırrını çözdü. Vatandaşın istediği gibi biraz muzip, biraz da eğlendirici programlar yayıp yayınlıyorlar. Çok da rağbet görüyor doğrusu. Hele vatandaşın içinde kendisini bulduğu bazı diziler var ki, sonuç; aliyyülâlâ. Popüler kültürün dozu belki biraz fazla kaçtı ama toplumun talebi bu. Bu kadarını ancak taşıyabiliyor çünkü. Önümüzdeki yayın döneminde de benzeri programları seyredeceğimiz kesin. Hatta biraz daha yoğun. Gazeteye gelince... Halk, yorulmadan okuyabileceği, kendisini eğlendiren ve bunu yaparken gerçekçilik çizgisinden kopmayan gazete istiyor. Ayrıca, toplum dünyadan kopuk da değil. Çevrede olup biteni görüp bilmek istiyor. Dolayısıyla doyurucu yayın yapan ciddi medyaya ilgi duyuyor. ..... Not: Geçen günkü yazımda Avukat Cengiz Hortoğlu'nun soyadı sehven 'Hortumoğlu' olarak çıkmıştır, düzeltir özür dilerim. MI ACABA?!. Doğru beslenmenin kundakta başlaması lazımmış... Biz henüz oraya kadar gelemedik ki! *** Borsa sene sonunda iki gün 'Yeni Lira' tatiline girecekmiş... Sonunda parayı da kendimize benzetip tatilci yaptık ya! *** Hayvanları sokağa atan hapis yatacakmış... Aynı şeyi vatandaşa yapan bürokrat neden yatmıyor acaba? *** Cep telefonu, insan DNA'sını bozup kansere yol açabiliyormuş... Düşmanımızı cebimizde taşıyoruz, hem de gönüllü! *** Tarzan'ın kaplanını vurmuşlar... Çita duruyor mu, Çita? *** Ispanaktan elektrik enerjisi elde edilmiş... Temel Reis'in kulakları çınlasın!