Memleketim, güzel memleketim

A -
A +

Tatil olur da güzel olmaz mı? Hele, memlekette geçirilmişse!.. Gülnar'a gidip kafamı ve bedenimi dinlendirdim ve de tüm yorgunluklarımdan arınmış vaziyette geri döndüm. Hısım akrabayı görmenin de etkisi var mutlaka bunda. Sadece, Gülnar'ı görüp dönmedim tabii. Konya, Karaman ve ardından Sertavul. Sertavul, bizim o taraflarda Toros Dağları'nın en yüksek yeri. Denizden yüksekliği bin 650 metre; yaylanın hası yani. Temmuz sıcağında yayla! Nefis bir şey. Havanın kuru ve serin olması da cabası. Üstüne üstlük bol oksijenli. Akşamları yorgana sarınıp öyle yatman lazım, yoksa yandın! Donarsın alimallah. İnsan nasıl da aldanıyor. Sertavul'da kaldık ya; sıcağı unuttuk. Mut'a doğru inmeye başlamasaydık, hiç uyanmayacaktık belki de. Aracın penceresinden içeri dolan alevin dili yüzümüzü yalamaya başlayınca, anladık kazın ayağının öyle olmadığını. Bu sefer de Kozlar'a çevirdik aracın yönünü. Orası da yayla. Meyvesi, sebzesi bol. Lezzetli de. Bin 400 metre yükseklikteki Kozlar'ın tadına doymak mümkün mü? Gözümüz arkada kalsa da ver elini Zeyne. Zeyne yayla değil ama müthiş bir yeşilliğe sahip. Dolayısıyla gölgesi bol. Güneşten korunabiliyor insan. Ayrıca, Seyyid Alaeddin Ali Semerkandi orada medfun. Onun vakti zamanında asasını vurarak çıkardığı suyun tam orta yerinde bir çınar ağacı var ki, görmek lazım. 15 civanmert el verse yine de kucaklayamaz o çınarın gövdesini. O kadar geniş yani. Yolcu yolunda gerek. Duamızı edip Gülnar'a doğru revan olduk. Gülnar müthiş bir yer. Etrafında 50 kilometrelik bir yay çizin ve çemberin içinde kalan alanın tamamı orman. Yani, 100 kilometre giden bir insan hep ağaçlar arasında yol alır. Gülnar'ın yüzde 80'i orman. Çoğu çam ama meşe, ardıç, andız, katran, keçiboynuzu, sandal ve köknar da var. Taşı toprağı altın derler ya. Gülnar öyle. Mermer rezervi mesela. Açılan ocaklarda kaliteli mermer işleniyor. Nevşehir'den gelen uzmanlar yapı taşı için de çok uygun olduğunu söylemiş kayalarının. Yayla turizmi için biçilmiş kaftan esasında. Taş ve ahşap bungalov evler yap, kiraya ver. De... kim yapacak? Yok! Gülnar'dan Aydıncık'a inerken Sele diye bir yer var. Meşe ağacının gölgesinde oturan birkaç kişi görüp selam verdim. Üç-beş hasbihâlden sonra, 'Meyve üretiyor musunuz' diye sordum. Biri, "Nasıl yani" dedi. 'Şeftali gibi meyve yetiştiriyor musunuz', dedim. "Onu" dedi. "Gülnar'da yapıyorlar." 'Peki' dedim. 'Zeytin de mi üretmiyorsunuz?' Hafifçe kıpırdandı. Kafasını sahile çevirip "Cık" dedi. "Onu Aydıncık tarafında yetiştiriyorlar." Ahalinin umursamaz bir hali vardı. Eskiden beri böyle olduğu için üzerinde durmadım. Gülnar Türkiye'nin en iyi nohutunu yetiştirir ama sözünü dahi etmez. Hakeza kuşüzümü. Ülke ihtiyacının yüzde 70'ini karşılıyor fakat nedense tanıtımını yapmıyor!.. Daha bitmedi. Anlatacağım. Bekleyin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.