Salim Yılmaz... Bir toplantı vesilesiyle tanıdım kendisini. Çok da memnunum. Açık sözlü, dürüst bir şahsiyet. Vakfıkebirli. Memleketinde turizm ve yolcu taşımacılığı yapıyor. Bana, 'Yöneticilerinize söyle' dedi. 'Türkiye gazetesini almıyorum, okumuyorum da.' 'Neden' dedim ona. Gerçekten merak etmiştim. Hayır, okumama sebebinden ziyade davranışındaki çelişkiden kaynaklanıyordu bu merakım. Sarf ettiği söz; kelime anlamı itibariyle çok açık ve netti ama öyle bir söyleyiş tarzı vardı ki, sanki bu sözler ona ait değildi. Vücut dili bu sözleri doğrulamıyordu çünkü. Üzüntülü bir hali vardı. Hani, bir dostunuza en yakınının vefat ettiği haberini vermek size düşer de eliniz ayağınıza dolanır ya, aynen öyle. Bu şekilde konuşmaktan o da memnun görünmüyordu. MHP'li olduğunu söyledi bana. Ardından da Türkiye Gazetesi için yaptıklarını sıraladı. Her ne kadar kendisi öyle söylemediyse de; sözün özü şuydu: 'Gazeteye biz sahip çıktık ama gazete bize aynı ilgiyi göstermedi!' Bir gazetenin okuyucu kitlesi arasında halk kadar sivil toplum örgütleri de vardır, şirketler de. Siyasi partiler de vardır, eğitim merkezleri de... Siyasi partiler ayrıca bir gazete için en önemli haber kaynağıdır da. Bu kadar iç içe olan iki kurumun bazen birbirine sitem etmesini tabiî karşılamak lazım. Fakat, işin içinde vefasızlık varsa; orada duracaksın. Bir gazete için vefasızlık, haber önemi olan bu konuyu kamuoyuna aktarmamaktır ki, Salim Yılmaz'ın demek istediği de oydu zaten. Öyle bir durum yok ama Türkiye Gazetesi bünyesinde hiç kimse kalmasa bile onların bu gazeteye verdikleri desteğe ve gösterdikleri dostluğa ben şahitlik ederim. Gerçekten, her bir MHP'li kendi partisine gösterdiği sempatinin aynısını Türkiye Gazetesi'ne de göstermiştir. Bunda kimsenin şek ve şüphesi olmasın. Benim yok şahsen. Gelelim Türkiye Gazetesi'nin vefasızlığına!.. Partililerin kızgınlığını anlayabiliyorum, saygı da duyuyorum bu tepkiye fakat Türkiye Gazetesi'nin de MHP ile ilgili haberlere öncelik vermediğini kabul etmiyorum. Salim Yılmaz'ın sitemi, 'Başkaları yazıyor, siz yazmıyorsunuz' şeklinde bir sitem değildi zaten. Onun serzenişinde dostluğun hatırlanması ve o hatırlamayla birlikte gelen sinerjinin tadını çıkarma isteği vardı. Ancak, tüm dünya gibi ülkemiz de iletişim çağını yaşıyor. Her kurum gibi siyasi partilerin de bu çağın icabını yerine getirmesi gerekiyor. Ha, aynı hatayı medya işlemiyor mu? İşliyor tabiî. Basın ve halkla ilişkiler gözardı ediliyor çünkü. İletişim ayağı topallıyor! Salim Yılmaz'ın söyledikleri, sadece kendisine ait olmuş olsaydı; cevabını kendisine verir ve bu konuyu orada kapatırdım. Yılmaz gibi düşünenlerin daha da olduğunu biliyorum. Özetle söylemek istediğim şu ki, hem parti olarak onların, hem de gazeteci olarak bizim yapmamız lazım gelen şeyler var. Bunun en başta geleni de diyalog kopukluklarına fırsat vermemek ve iletişim araçlarını daha fazla harekete geçirmektir. Biz dostuz. Düşünce ve isteklerimizi birbirimize rahatlıkla söyleyebilmeliyiz. Tıpkı, Salim Yılmaz'ın yaptığı gibi...