Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) İnşaat ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu üyeleriyle birlikte Adana'dan başlayıp taa Halep'e kadar uzanan bir gezi yaptım. Onlar bilhassa İskenderun, Antakya ve Halep'te iş görüşmesi yapıp bağlantı kurdular, ben de bu arada mesleğimle ilgili araştırmalarda bulundum. Daha önce de gidip gördüğüm yerlerdi ama bu gezide yeni bilgi edindim, ufkum açıldı. Kurul Başkanı İbrahim Güder arayıp "Biz gidiyoruz, sen de gel" dediğinde; dört günlük yorucu bir yolculuğu göze alamayıp önce yan çizdim ama sonra kabul ettim. İyi ki etmişim. Dört gün, dört saat gibi geçti. Bu nasıl oldu? Gezi sona erdikten sonra kafama takılan bu sorunun cevabını aradım hep. Öyle ya, sabahın köründe kalkıp gece yarılarına kadar gez dolaş, tabanların şişsin ama bu hâl yorgunluğa sebep olmasın. Sivil toplum örgütlerinin birçok fonksiyonu var gayet tabii ama bunlardan en önemlisi belki de bilgi bankası olma özelliği. Bir diğeri de sağlıklı, şıkır şıkır işleyen sosyal ve ekonomik dokunun kurulmasında oynadığı rol. MÜSİAD da bir sivil toplum örgütü ve gerek Türkiye'deki yapılanması, gerekse yurt dışı faaliyetleri güçlü bir enformasyon ağı üzerine oturuyor. Genel Merkez'in çıkardığı dergi, kitap gibi yayın organları ve çok yoğun kullanılan internet; merkez ile üye arasında büyük bir bilgi akışına sebep oluyor. Dolayısıyla, MÜSİAD üyeleri hem kendi işlerinde muazzam bir bilgiye sahipler, hem de ülkenin sosyal ve ekonomik meselelerine karşı oldukça duyarlılar ve yapıcı fikirleri var. İbrahim Güder, Mustafa Cebeci, Kemal Günaydın, Nurdoğan Ural, Musa Göçmen, Mustafa Güler, Hikmet Köse, Bayram Şenocak, Mustafa Yalnız... Geziye katılan 20 MÜSİAD üyesinin bazıları... Her birisi işini iyi biliyor. Hepsi başarılı. Türkiye ekonomisinin nabzını çok iyi tuttukları gibi dünyadaki gelişmeleri de yakından takip ediyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin bilgi ve teknoloji parkı kurması gerektiğine inanıyorlar ve bu seferberliğe önce kendilerinden ve iş yerlerindeki çalışanlardan başlamaları gerektiğinin şuurundalar. Dolayısıyla, işleri kadar bilgiye de önem veriyorlar. En önemlisi de hepsi ama hepsi hoşgörülü, samimi, mütevazı ve vefalı insanlar. Kendi aralarında olsun, muhataplarına karşı olsun; daima sıcak ve verici davranıyorlar. Paylaşmayı seviyorlar. Bu hasletleri onlara her kapıyı açtığı gibi gittikleri yerde hüsnükabul görmelerine de sebep oluyor. Dört günlük gezi esnasında iş toplantılarının yanı sıra protokol görüşmeleri de vardı. Ziyaret edilen vali, belediye başkanı, diplomat ve diğer bürokratlar tarafından izzet ve ikramla karşılanıp taltif edildiler. Bu gezide gördüm ki, Türk müteşebbisine kendi ülkemizde olduğu kadar, komşu ülkelerde de ihtiyaç var. Ancak, iş adamlarımız nereye giderse gitsin, hangi işi yaparsa yapsınlar; mutlaka ama mutlaka ellerinde projeleri olması ve global düşünmesi gerekiyor. Mahalli düşünce ve vizyonla yapılan yatırımın kimseye bir faydası olmuyor.