Müzakere ne demek? Bir nev'i etekteki taşların dökülmesi, değil mi? Yüzyüze olması, daha sonraki özelliği. Mirim nedir bu? Etek!.. Peki, bu ne? Taş... Ne işe yarar bu? Belki bir gün birinin başına atarım, diye saklıyorum! Dök onları. Peki, bu ne? O da taş. Niçin taşıyorsun onu? Kem, küm. Onu da dök. Ey AB! Bu kadar ince eliyip sık dokumak da ne oluyor, be arkadaş? Bunca sorgu sual niye? Vereceğin hepsi hepsi birkaç milyar euro. Ver, bitsin bu iş. Yooo, illa müzakere!.. Öyle bir alışkanlığımız yok bizim, müzakere bozar bizi!.. Hem müzakere etmek için ortada bir meselenin olması lazım, ayrıca aklı başında müzakereci de. Bunlar yoksa müzakereye oturmanın ne alemi var ki? Bizim millet olarak hiç ama hiç hazzetmediğimiz şeyin ne olduğu sorulsa, benim vereceğim tek bir cevap vardır bu soruya. Gerçekleri konuşmamak! Biz gerçeklerden korkan bir milletiz! Kimse kimseye doğruyu söylemez mesela. Ya, kalbi kırılır, diye söylemez. Ya, nasıl olsa bu işe onun aklı ermez, diye söylemez ama söylemez. Siyasilerimizin, "Güçlü ülkeyiz" diye savurduğu palavraları alkışlamamızın sebebi de budur. Doğru olmadığını hepimiz biliriz ama bu sözü parmaklarımız karıncalanıncaya kadar alkışlamayı; gerçeklerle yüzleşmeye yeğ tutarız. Dün yaşanan depremi bugün unutur, 'Evlerimizin hepsi demir gibi' deyip geçeriz mesela. Hatta biri çıkıp "Kral çıplak" diyecek olsa; tukaka ederiz anında onu. Bize has bu gariplikleri dost düşman herkes biliyor aslında. Ülkemize bir yabancı gelse, o da aynı rüzgarı estiriyor. "Türkiye gibisini görmedim. Çok büyük bir ülkesiniz canım!" Yalan! Yalan ama bizim duymak istediğimiz o. Ne yapsın adam? Hatta, bizim bu huyumuzu bilmeyen bazı yabancıların, "Yahu, neden başınızı kumdan çıkarmıyorsunuz?" demesini önlemek için kalabalığın arasına salmadan önce onu belli bir eğitime tabi tutuyorlar. Bilhassa, yabancı şirketlerin Türkiye'ye tayin olan üstdüzey yöneticiler için yapıyor bunu o firmanın insan kaynakları yetkilisi. Maksat, pot kırıp da bir çuval inciri berbat etmesin!.. Şimdi kimsenin kimseyi idare edecek durumu kalmadı. Yarın masaya oturulduğunda takke düşüp kel görünecek!.. Benim merak ettiğim şu: Orada yapılan konuşma metinleri kamuoyuna açıklanacak mı acaba? Hadi açıklandı, diyelim. Toplumun tepkisi ne olacak? Bunlar bizi ne zannediyor? diye kayış mı atacağız, yoksa adamların verdiği ev ödevini yapmak için gayret mi göstereceğiz? Eğer, müzakerenin devam etmesini istiyorsak; gerçekle yüzleşmeyi şimdiden içimize sindirmemiz lazım. "Allem eder, kallem eder AB'nin gözünü boyarız. Biraz sıkıştığımızda da, 'Dur bir dakika arkadaş' diye masaya yumruğu vururuz" diye düşünen varsa, bence unutsun bu fantezileri. Kimse yemez. MI ACABA?!. 2050 senesinde nüfusumuz 100 milyon olacakmış... Eğitim ve sosyal güvenliği saymazsak; bu kadar insanla öğünebiliriz!! *** Çocuk sahibi olmak zeka düzeyini (IQ) düşürüyormuş... Çocuktan daha önce zekayı düşüren bir şey yok mu acaba?