Narenciyeci ne istiyor?

A -
A +

Narenciye sektörü Adana'da masaya yatırıldı. Hilton Oteli'nin salonu lebalep doluydu. İhracatçı, tüccar ve üretici... hepsi oradaydı. Neler konuşulduğunu anlatacağım ama önce narenciye (bir diğer adıyla turunçgil) hakkında kısa bir bilgi vereyim. Türkiye senede 2.5 - 3 milyon ton narenciye üretimi ile dünyada 12'nci sırada yer alıyor. İhracatta ise dördüncü. Türkiye ürettiği narenciyenin üçte birini ihraç ediyor: 830 bin ton. Elde edilen gelir de fena değil: 590 milyon dolar. En büyük pazar ise Rusya. Geçen sezon bu ülkeye 170 bin ton narenciye ihraç edip 198 milyon dolar gelir elde etti Türkiye. Sonra Ukrayna geliyor. Oraya da 120 bin ton narenciye ihraç edilmiş. Şimdi gelelim zurnanın "zırt" dediği yere. Ne üretici, ne tüccar, ne de ihracatçı doğru dürüst para kazanmıyor! Narenciye üretimi öyle bir şey ki, bu sene yapmayayım deme şansı yok üreticinin. Ya ağaçları söküp atacak, ya da devam. Üretici, "önümüzdeki sene iyi olur" ümidiyle devam ediyor tabii ama yine hayal kırıklığı, yine hayal kırıklığı!.. Topraktan sofraya kadar geçen süreç öyle çetin, öyle meşakkatli ki, anlatamam. İşin garibi, bu meşakkatten kaçan yok. Sıkıntı mıkıntı ama geçim kapısı neticede. Üretim demek disiplin demek. Fide seçimi, ilaçlama, gübre, sulama ve bakım. Hepsi özen gerektiriyor. Meyveyi toplayıp sandıklamak bile ayrı bir ihtisas işi. Üretici portakal, limon veya greyfurtu sandıklayıp tüccara teslim etti diyelim. İş orada bitmiyor. Tüccar hale götürdüğünde, soğuk hava deposunda muhafaza edilmesi lazım o ürünün. Yoksa ya donar, ya da sıcakta bozulur. İhracı da başlı başına bir ömür törpüsü. Ürünün yüklendiği TIR'ın ısısı doğru olmalı. Yoksa, gittiği ülkeye varıncaya kadar suyu çıkar limon veya portakalın. Bir de ilaç kalıntısı var. Ki, en önemlisi bu belki de. İster iç piyasa olsun, ister dış piyasa. Ürünün tüketiciye sağlıklı ulaştırılması şart. Tam bir zincir yani. Halkalardan biri koptu mu, zincir dağılıyor ve tabii yandı gülüm keten helva. Adana'daki toplantıda üreticiyi de, tüccarı da, ihracatçıyı da, bürokratı da dinledim. Hepsi ayrı pencereden bakıyor ve hepsi kendi zaviyesinden haklı. Fakat, kimse sonuçtan memnun değil!.. Bunun sebebi ne acaba? İletişim yok bir kere. Kanallar tıkalı. Taraflar birbirini hasım görünüyor neredeyse. Birbirlerinin tamamlayıcısı olduklarını ve "win win" denen "kazan kazan" mantığını tam oturtamamışlar. Üretici tüccarı, tüccar ihracatçıyı, ihracatçı bürokratı suçlayıp günü geçiştiriyor. Ardından da dert yumağı. Çözene aşk olsun! Üretici, "Ben" diye başlıyor konuşmaya. "Yetiştirdiğim ürün karşılığında para kazanamıyor ve çocuklarımın geçimini sağlayamıyorum. Bunun adaleti neresinde?" Ulusal Turunçgil Konseyi Başkanı Ali Kavak, üreticilere hitaben yaptığı konuşmada, "İhracatçının ipi sizin elinizde" dedi. "İpi çekerseniz, onlar da yanar; siz de." Bürokrat da çaresiz. Kendilerine yöneltilen "Bazı ilaçlar bir sene geçmesine rağmen hâlâ ruhsata bağlanmadı. Mayıs'ta ilaç kullanacağız. Hani ruhsat?" sorusuna, "Sakin olun. Her şey yolunda" cevabını verdiler. Üretici ayrıca mazot, ilaç ve gübredeki KDV'nin yüzde 1'e indirilmesini istiyor. "İndirin ki, cebimiz para görsün!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.