Milliyetçilik damarım kabardı. İçim içime sığmıyor. Arkasına düşüp gidecek bir lider arıyorum. Ancak, hemen belirteyim ki, ister adının daha ilk kelimesi 'milliyetçi' olsun, ister bu ibare tüzüğünde bulunsun, ister oklarının arasında saklı olsun. Bunların hiçbirisi değil benim istediğim milliyetçilik. Japonlarınki gibi istiyorum. Benim liderim de tıpkı Japon liderler gibi, "Ey halkım. Sizden el ele verip Avrupa'yı geçmenizi istiyorum. Tek rakibiniz ABD olsun" desin istiyorum. Hadi o çıta 'yüksek' diyelim. Güney Kore olsun bari: "Ey Koreliler. Size hedef gösteriyorum. Japonları geçin!" Bugün bir Koreli mesaisine resmi saatten önce başlamayı, bir nev'i ibadet görüyor. İş yerinde mesai sabah 08'de başlıyorsa; o, en geç 07'de işbaşı yapıyor. Keza akşamları. Mesai 18'de bitti diye çıkıp gitmiyor. İşi terk ettiği en erken saat: 20. İster Japonya olsun ister Güney Kore. 1950'lerde onlarla bizim aramızda ne fark vardı? Nüfusumuz da, sanayimiz de, eğitimimiz de, insan kaynaklarımız da üç aşağı beş yukarı aynıydı. Ya şimdi? Hadi, onlar doğumuzdaki ülkeler. Şöyle göz ucuyla bir de batıya bakalım. Almanya mesela. 1950'lerde onlar da farklı değildi, hemen hemen bizim gibiydi. Cermen soyunun birbirine kenetlenmesiyle ekonomik ve sosyal başarı elde etti bu ülke. Siyasi dalgalanmaların içinden bile zaferle çıkmayı bildi. Fransızlar da öyle. Bugün bile Fransızca'dan başka bir dilin çevrelerinde konuşulmasına tahammül edemezler. Bir avuç Hollanda'ya ne demeli? Dünyanın en global düşünen ve en fazla tasarruf yapan ülkelerinden birisi. Bizim partilerimizin hemen hepsi milliyetçi aslında. İsimleri birbirinden farklı olsa da milliyetçilik felsefeleri aynı. 'Devletçiliği', bu millete 'milliyetçilik' diye yutturmayı bir marifet saymaları yok mu, deli ediyor beni. İfrit oluyorum. Biri de kalkıp, "Milletim. Milletim. Milletim" dese ne olur sanki? CHP 'solcu' olduğunu iddia eder ama bal gibi devletçi. MHP 'milliyetçi' olduğunda ısrarcı ama ondan daha devletçisi yok. Ya SP? O da taş gibi devletçi. Diğer kitle partilerinin ise gölgede söylediğinin güneşte söylediğini tutmadığını bilmem söylemeye gerek var mı? Benim istediğim bunların hiçbirisi değil. Yunan liderler bile 'Türk tehlikesi'yle korkuttukları halklarını, AB'ye sokmayı başardılar da bizim siyasetçilerimiz neden ha bire günü kurtarmaya çalışıyorlar, anlayamıyorum bir türlü. "Ey Türk halkı. Sıkıntıdayız. Borcumuz var. İnsanlarımız aç ve fakir. Gelin el ele verip fakirliği yenelim. Avrupa'yı geçelim" demek çok mu zor? Böyle diyen bir liderin arkasına ahalinin takılmayacağından mı korkuyorlar acaba? Bence bunların hepsi birer evham. Şayet bu millet, "Köprüyü sattırmam" diyenlerin peşine takılmışsa; "Fabrika yapan fabrika yapacağım" diyen 'ağır sanayici'lerin ardından gitmişse; "Emeklilik yaşını 55'e indireceğim" diyene oy vermişse; "Gelin çalışalım. Başka çaremiz yok" diyenin ardına haydi haydi takılır. Yeter ki, dürüst ve samimi olsun. Şu millet bunu hak edecek ne yaptı acaba? Kimi televizyon karşısında kaynana ve mafya dizisi izleyip vakit öldürüyor, kimi hastane kuyruğunda hastalık hastası oluyor, kimi icra kapısında kriz geçiriyor, kimi kapkaççıdan korunmak için evden çıkmıyor, kimi de kahve köşesinde heba olup gidiyor. Acıyorum şu millete, acıyorum.