Tek kutuplu dünyadan çok kutupluluğa bir geçiş yaşanır mı? İstanbul'daki NATO Zirvesi'nde bu soruya cevap arandı aslında. Kendini yeniden tarif etme gayreti içindeki NATO, bu soru cevap bulduğu oranda güç kazanacağa benziyor. O, NATO'nun problemi. Bana kalırsa NATO bahane, BOP şahane!.. Dünya Ortadoğu gündemine kilitlendi. Öyle bir kilitlenme ki bu, dünyanın merkezi sanki Ortadoğu olup çıktı. Her ülke lideri ve askerî yetkilisi koltuğunun altında bu bölgeye ait bir proje taşıyor. ABD, seneler önce başlatıp adım adım uyguladığı kendi projesini, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla lanse etti dünya kamuoyuna. Ortadoğu, üç kıt'anın birleştiği bölge ülkelerini kapsıyor. Osmanlı İmparatorluğu topraklarının önemli bir kısmı yani. Sahip olduğu tabiî zenginliklerden dolayı bölünen ve o yöredeki aşiretleri sözde devlet yapıp onların yönetimine bırakılan bu coğrafya; bir asır sonra yeniden gündeme getirilip yeni bir harita şekillendirilmeye çalışılıyor. Gelişmelere kabaca şöyle bir bakmakla bile BOP'un bir tarafından ABD'nin, diğer tarafından ise AB'nin tuttup çektiği ve bu iki devin birbirlerine karşı adeta güç denemesi yaptıkları görülüyor. Görüntünün bir diğeri de ABD'nin bölgeye indiği, AB'nin ise buna karşılık sütre gerisinde mevzilenmiş olduğu hususu. Pozisyonları farklı olsa dahi her ikisinin de hedefi aynı: Bölgedeki tabii zenginliklere sahip olmak! ABD, gücüne güvendiği için ülkeye girdi ve orada yaşayan halkla birlikte yeni bir yönetim şekli oluşturmaya çalışıyor. Askerî gücü olmayan AB ise diplomatik kanallardan girip halkı öyle yönlendirmeyi ve bölgeyi ekonomik yöntemlerle şekillendirmeyi hedefliyor. Yöntemler farklı olsa da hedef aynı. Türkiye, jeopolitik ve coğrafi konumu itibariyle öyle stratejik bir yerde ki, şayet AB üyesi olsa; AB otomatikman Ortadoğu'ya sınır komşusu oluveriyor. Bu arada ABD'nin de Türkiye'yi yanında görmek istediğinden hiç şüphe yok. Türkiye kalkıp da, 'Osmanlı topraklarını geri istiyorum' gibi bir şey dese dahi ABD zil takıp oynayacak ama Türkiye hiçbir şey demiyor. Bush, katıldığı NATO Zirvesi'nde Türkiye'nin AB üyeliği hakkında bir konuşma yaptı ve "Ben olsam, müzakereleri hemen başlatırım" şeklinde bir söz sarf etti. Bunun manası, 'AB size üyelik müyelik vermez. Gelin beraber olalım'dan başka bir şey değildir. Zaten Chirac'ın bu teklife cevabı, "AB'ye yol göstermek Bush'a düşmez" oldu. Bush böyle bir tepki alacağını zaten biliyordu, hinliğinden söyledi o sözü. Bush'un maksadı, gerçeklerin bir an önce Türkiye tarafından görülmesi ve sonra da kendi safında yer alması. Türkiye hem AB hem de ABD tarafından isteniyor ve eninde sonunda bu iki güçten birini tercih etmek durumunda kalacak. Bu kesin. Ancak, bu sürecin uzaması Türkiye'nin aleyhinedir. Türk yöneticilerin elini çabuk tutması lazım. MI ACABA?!. * 10 yıldır uygulanan mevduata tam garanti dönemi bitiyormuş... Mevduatlar bir değil de iki bankada olursa devam ediyor ama! * Altıncı hissin varlığı ilmi olarak da kanıtlanmış... Kanıtlanmış da ne olmuş, kaale alan mı var? * TOKİ'nin Güneydoğu'da yaptığı balkonsuz evler elinde kalmış... Merkezî yönetim ne yaptı da elinde kalmadı ki? * NATO Zirvesi'nde terörü kurutana kadar savaş kararı çıkmış... Batılının çıkardığı terör buna dahil değil tabii!