Türkiye'nin son birkaç senesine bakıyorum da, sanki demokrasi daha bir yaygınlaştı gibi geliyor bana, yanılıyor muyum? Aralarında niza çıkıp Türkiye için bir kısmı "İran olur", diğer bir kısmı ise "Malezya olur" diyen çığırtkanları istisna tutuyorum tabii. Onların "demokrasi elden gidiyor" çığlıklarına bakan "demokrasinin son demini yaşadığı" gibi bir kanaate sahip olabilir belki ama yok öyle bir tehlike. Türkiye'de demokrasi zaten yoktu, tehlikeye nasıl girsin!... Türkiye'de bu tür lüzumsuz tartışmalar maalesef hep oldu ve hiçbiri bir işe yaramadı; birilerinin pozisyonunu güçlendirmekten öte! Dolayısıyla, bu meseleyi kendi sıradanlığına terk edip müsaadenizle esas mevzua döneceğim. Demokrasi kuvvetler ayrılığı değil mi? "Yasama", "Yürütme" ve "Yargı". Bu üç ayaklı sistemin doğru işleyebilmesi için bir dördüncü unsura daha ihtiyaç var aslında. O unsur ne kadar eksikse demokrasi de o kadar eksik oluyor!.. Bu ihtiyaç duyulan dördüncü erk ne peki? Sivil toplum kuruluşları (STK). Demokrasinin iç dinamiklerini çalıştırabilmesi için şart bu unsur. STK olmadan sistem işlemiyor. Hadi, işledi, diyelim: Ahenkli bir işleyiş olmuyor bu sefer de. "E be kardeşim, basın var ya; dördüncü kuvvet" diyenleri duyar gibiyim. STK yoksa veya güçsüz ise o yerde, basın, sistemi dengeleyen olmaktan çıkıp dengeleri bozan konumuna geçiyor. Türkiye ne çektiyse bundan çekti! Açıklayayım: Sivil toplum kuruluşları (STK) yoksa, onların yerini basın dolduruyor ister istemez ve baskı kuruyor toplum üzerinde. Zaman zaman, "Bu ülkeyi medya mı yönetiyor?" çığlıklarının yükselmesi bundan işte. Veya tam tersi. STK'ların dolduramadığı boşluğu iktidar dolduruyor ve yine uğultu yükseliyor: "Başbakana ne oluyor, kral mı?" Bir adına da "gönüllü kuruluş" denilen STK'lar sosyal hayatın içinde olmuş olsaydı, bunların hiçbirisi gerçekleşmeyecekti halbuki. Türkiye ne çektiyse, yeteri kadar STK'ya sahip olamamaktan çekti! STK'ların başarısı Fakat, son senelerde Türkiye'de müthiş bir açılım var. Tam değil elbette ki ama gönüllü hareketin çok muazzam bir büyüme içinde olduğunu söylemek mümkün. Müthiş! Her ne kadar kamu niteliğinde mesleki kuruluşsa da TOBB mesela. Müthiş bir örgütlenme içinde bu kurum. Bir milyon 600 bin üyesi ile Anadolu'nun dört bir bucağında teşkilatlanmış olması yetmiyor gibi muazzam bir enformasyon ağı da kurdu. Rifat Hisarcıklıoğlu gibi vizyon sahibi başkanlar ve onların ürettiği ortak akıl sayesinde Türkiye yeni bir misyona doğru koşuyor. Hakeza valiler. Tamam, onlar devletin temsilcisi. Bürokrasinin ta kendisi ama unutmayalım ki, Efkan Âlâ geleneğinden gelen valiler sivil düşünceye hem saygı gösteriyor, hem de teşvik ediyorlar. TÜSİAD'ın da içinde bulunduğu TÜRKONFED var bir de. Üye sayısı 10 bini bulan bir sivil toplum kuruluşu. Kelimenin tam anlamıyla gönüllü. İşadamlarının özgür iradeleri ve kendi paralarıyla kurulan kuruluşlar bunlar. MÜSİAD ve TUSKON da öyle. 10 binden fazla üye ve bir o kadarı da sırada. Bu insanların boşa harcayacak ne paraları var, ne de zamanları. Sektörlerinin ve ülke ekonomisinin problemlerini tartışıp karara bağladıkları için toplanıyorlar o çatı altında. Bununla kaldığını sanmayın sakın. Tarihi Kentler Birliği var mesela ki, belediyeciliği efsane haline getirdi bu kurum son 3-4 sene içinde. Aralarındaki bilgi alışverişini görüp de hayran kalmayan yok gibi. Daha çok, hangisini sayayım. Hizmet sektörünün tamamı. mimarlar... mühendisler... mali müşavirler... çiftçiler ve hatta ev kadınları. Hepsi ama hepsi kurdukları bir gönüllü kuruluşun çatısı altında toplanıyor. Bu gönüllü kuruluşların her birisi ayrı bir beyin fırtınası estiriyor. Batının think-tank dediği türden yani. Demokrasi bu işte. Baskı unsuru yoksa demokrasi olur mu? Bu işi layıkıyla ancak STK'lar yapar. Onların esas fonksiyonu bu çünkü. STK, adı üstünde "gönüllü kuruluş" ve farklı ses çıkarsalar dahi ortak gayeleri Türkiye'yi ikiye, üçe katlamak. Ve lazım olan ortak aklı oluşturmak. Gönüllü kuruluşların cevabını aradığı soru, "Malezya olur mu?" değil de, "Türkiye Hollanda olur mu?" şeklinde oluyor haliyle. Demokrasi gelişiyor, kökleri derinlere iniyor, tabana yayılıyor derken; boşuna söylemiyorum. Demokrasinin tek bir çimentosu var; o da, gönüllü kuruluşlar. STK'ların artıyor olması söyletiyor bana bu sözleri. Haksız mıyım?