Dünya sancılı; kritik bir dönemden geçiyor. Bir tarafta enerji kaynaklarının kontrol altına alınması için çılgınlığa varan bir kavga, diğer tarafta ise rakipleri alt etmek için sarf edilen akla hayale gelmeyen çaba. Hiç şüpheniz olmasın ki, ABD, hepsinin baş aktörü ve ipler hâlâ onun elinde. Peki, Türk toplumu etkilenir mi bu kavgadan? Etkilenmez olur mu? Etkileniyor tabii! ABD Doları tepetaklak gidiyor. Değerlenen YTL karşısında artan maliyetlere çare bulamayan ihracatçı panik halinde. Birçok ihracatçı dış pazardaki müşterisini kaybetti. Kiminin de kapısına kilit vurmasına ramak kaldı. Tasarruf sahipleri de perişan. Garibim, aylar, hatta yıllar önce yatırım yaptığı doların değer kaybettiğini gördükçe kahroluyor!.. Orta Doğu'da yaşanan acımasız petrol kavgası da derinden etkiliyor tabii Türk toplumunu. Kimi şehit evladına ağlıyor, kimi işsiz kalan tankerine! TIR şoförlerinin çoğu eli böğründe Habur Sınır Kapısını gözlüyor; "İşler ne zaman açılacak?" diye. Bir de yarını var bu işin! Yarın ne olacak? Bu sorunun cevabı en çok devletleri, bilhassa da dolarla iş yapan devletleri düşündürüyor. Öyle ya, dolar düşmeye devam edecekse, ona göre pozisyon alması lazım; yükselecekse daha başka. Türkiye mesela. Türkiye döviz cinsi borcu yüksek olan bir ülke. Dolar düştükçe borcu düşüyor. Yükselmesi halinde de yükselecek tabii. Kamu böyle de özel kesim farklı mı sanki? Özel sektörün dış borcu 100 milyar doları buldu. Şimdi işler tıkırında gidiyor ama ya bir de dolar kuru artarsa? Türkiye'nin yol haritasını çizmesi lazım. Da.. rotayı tayin edebilmesi için geleceği doğru okuması gerekiyor. Yoksa, yandı gülüm keten helva!.. Tahmin yapmak için ise bir mesnede dayandırılması lazım düşüncelerin. Bütün dünyanın röper noktası Amerika. "ABD'de de neler oluyor?" Bu soruyla birlikte sorulan ikinci bir soru daha var: "ABD ne yapacak?" Türkiye'nin durumu Son gelişmeleri değerlendiren uzmanlar, ABD ekonomisindeki büyüme hızının düşeceğini söylüyorlar. Şayet, ABD ekonomisindeki gerilemeye rağmen dünya ortalama yüzde 5'lik bir büyüme gerçekleştirecekse, birilerinin ABD ekonomisinin geride bıraktığı boşluğu doldurması lazım. Eskiden olsa, İngiltere, Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkeleri rahatlıkla doldururdu bu boşluğu fakat şimdi onların da başları telaşlı. Kimi, sosyal güvenlik derdine düşmüş, kimi AB liderliği sevdasıyla yanıp tutuşuyor. Japonya bile sıkıntılı. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin bu performansı gösterebileceğini söyleyen bir babayiğit çıkmıyor. Geriye kala kala gelişmekte olan ülkeler kalıyor. Dolar ve Avro böylesine bir çöküş içinde iken onların gelişmiş ülkelere ihracatı yapmaları mümkün mü sanki? Zor, hem de çok zor! Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. ABD dolarındaki bu düşüşün kendiliğinden olduğunu sanmayın sakın. ABD'nin kendi iradesi bu. Maksadı belli. Dolar kurunu düşürüp ihracatta atağa geçmek. Gelişmiş ülkelerin ABD'ye ihracat şansını da ortadan kaldırıyor böylece ki, bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Eee, nasıl olacak da dünya ekonomisi yüzde 5'lik bir büyüme sağlayacak? Bunun bir tek yolu var, o da gelişmekte olan ülkelerin iç piyasalarındaki talebi arttırmaları. Türkiye mesela. Acaba, Türkiye dünya ortalama yüzde 4 veya 5'lik bir büyümeyle yetinirken gayrete gelip yüzde 8 veya 10'luk bir büyüme yakalayabilir mi? İhracat yapabilse yakalardı ama döviz kurunun yerde süründüğü şu dönemde mümkün değil bu ihracatı gerçekleştirmesi!. Geriye bir tek iç piyasada talep patlaması yapmak kalıyor ki, bu hem mümkün, hem değil. Neden mümkün değil, önce ona bakalım. Eskiden ihraç ettiği ürünleri iç piyasaya süreyim dese, zınk diye çakılır kalır. Çünkü, bu ürünlerin girdisi ithal mala dayalı. Bir kısmı iplik ithal ediyor. Bir kısmı yedek parça. Bu da ithalatın yükselmesi demek tabiatıyla. Ki, hem ithalat yapıp hem de iç talebi arttırayım, dedin mi, kendi ipini kendin çekmiş olursun. Her şeyden önce enflasyon canavarını uyandırırsın böyle yapmakla. Peki, enflasyonu arttırmadan iç talebi arttırmak mümkün mü? Mümkün tabii. Taşınmaz mallarda bir talep artışı olması halinde hem enflasyon yükselmez, hem de büyüme gerçekleşir. Otomobilde talebi kısarken, gayrimenkul yatırımlarını teşvik edersin olur biter. Bu gelişmeler ışığında bakıp, inşaat sektörünün önümüzdeki senelerde de cazibesini koruyacağını söylemek mümkün. Turizm, lojistik ve yazılım sektöründe de büyüme sağlanabilir aslında. Yeter ki, planlama yapılsın ve insana yatırım olsun!..