Sahra Üstü diye de bilinen Kuzey Afrika kaynıyor! Körfez kaynıyor! Orta Doğu kaynıyor! Kendi halkları tarafından kaynatıldı hem de. Ahali, üzerindeki baskıya dayanamadı ve sırtındaki yumurta küfesini devirip attı! Atmayıp da ne yapacaklardı? Diktatörlerin bindiği yetmiyormuş gibi bir de onların prensleri bindi sırtlarına. Çaresiz atacaklardı! Nitekim öyle de yaptılar. Atıp kurtuldular! Bu ülkeler bizim yabancımız mı? Değil! Daha 90 sene öncesine kadar hepsi Osmanlı'ydı. İngilizler başta olmak üzere Batı, oraları Osmanlı'dan koparıp devlet yaptı. Başlarına da en güçlü kavim, ya da aşiret reisini oturttu. Oldu sana devlet! Bu devletlerin halkı hâlâ Osmanlı. Türkleri ve Türkiye'yi seviyorlar. Yöneticileri ise burunlarına halkayı kim takmışsa onu sevdi! Elleri mahkûmdu çünkü. Şimdi o yönetenler yok! Onların olmaması Batı'nın umurunda değil. Onların derdi, petrol! Yeni bir rejim bulup, yeni bir liderle devam edecekler yollarına. İşin en garip tarafı ne biliyor musunuz? Ahali. Ahali korumasız! Ayaklanıp sokağa dökülen... İsyan çıkaran ve diktatörleri alaşağı eden halk korumasız! Kim koruyacak onları? Gidenler gerçek birer zalimdi! Özel ordu ve polisleri vardı. Bu özel birliklerle, ahalinin attığı adımı dahi sayıyorlardı. Orada kalmadı; daha vahimi oldu. Çocukları türedi: Prens! Bu prensler o kadar çoğaldı ve o kadar ileri gittiler ki, ahalinin anasından emdiği sütü burnundan getirmeye başladılar. Astıkları astık, kestikleri kestikti. Ya harcamaları? Har vurup, harman savuruyorlardı. Sülük gibi ahalinin kanını emdi bu vampirler! Doymadılar. Batılı sahiplerine de efelendi bazıları. Ülkelerinden elde edilen petrol gelirinden daha fazla pay istemeye kadar vardırdılar taleplerini. Halbuki, yıllardır petrol gelirini Batı alıyor, onlara da az bir kısmını veriyordu! Globalleşme rüzgarı, bir nevi cankurtaran simidi oldu Batı için. Halk ayaklanıp diktatörleri devirdi. Güya demokrasi istiyorlar! Demokrasi mefhumu öyle akşamdan sabaha oluveren bir şey değil ki. Aha Türkiye! 90 seneyi aşkın bir süredir "demokrasi" diyor. Kat ettiği mesafe ne? Tartışılır! Onların durumu bizden de zor! Halk demokrasi istiyor. Batı ise petrol ve diğer yer altı zenginliklerini. Dediğim gibi ahalinin işi zor! Demokrasi dediğin şey, pekmez değil ki; bandır bandır ye. Her şeyden önce gelenek lazım. Bu ülkelerin hiçbirisinde yok böyle bir gelenek. Ayrıca, ekonomik ve sosyal şartların da tam olması lazım. O da yok! Arayacaklar artık. 50 senede mi bulurlar, 100 senede mi bilinmez ama gözünü petrole dikmiş olanların işi iş. Ahali çıra yakıp "demokrasi" ararken, onlar petrol kuyularından beslenip semizlenecekler. Dünya petrol rezervinin 40, ya da 50 sene sonra biteceği söyleniyor. O kadar zaman da Batı'ya yeter zaten. Lafın kuyruğunu şöyle bağlamanın pek münasip düşeceğini düşünüyorum: Türkiye, komşu ülkelerin halkları kadar yöneticilerinin de sevgi ve saygısını kazanabilecek mi acaba? Esas mesele bu!