Önceki gün Gaziantep'teydim. Orada Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın (TOG) üniversiteli gençlerle birlikte gerçekleştirdiği bir projeye katıldım. İyi ki katılmışım. Çok keyifliydi. O pırıl pırıl, gözlerinin içi gülen gençleri görüp içim açıldı. Ülkemin geleceğine olan güvenim arttı. Konu, sağlıktı; gençlere sağlık. Yo, öyle sağlık taraması şeklinde bir uygulama değildi. Daha çok, sağlığı korumaya yönelik pratik bilgiler veren bir projeydi. Malum, sağlığın kıymetini hasta olmadan fark edemeyen bir toplumun fertleriyiz. İşte Pfizer iş birliğiyle gerçekleştirilen bu proje; hasta olmadan önce sağlığın önemini anlatan bir projeydi ve çok başarılı geçti. Gençler çok renkli ritüellerle desteklenmiş sıcak bir ortamda sağlık hakları, hijyen, beslenme, bağımlılık, kazalardan korunma, ağız ve diş bakımı gibi temel sağlık bilgileri aldılar. Dediğim gibi eğlenceli bir atmosfer içinde geçti hem de. Gençlerin kimi pratik sağlık bilgilerini anlattı. Kimi de geliş maksadına uygun bir şekilde bilgilendi. Bilgilenenler, bilmediklerini öğrenmenin mutluluğunu yaşadı. Bilgi verenler ise topluma faydalı olmanın hazzını. Toplantı, bilgi alışverişiyle sınırlı değildi tabii. Her şeyden önce özgüveni artıyor bu toplantıya katılanın. Ayrıca, ekip çalışmasını öğreniyorlar. Bilgi veren gençlerin çoğu, "kalabalıklara hitap ede ede kendime güvenim arttı" dedi. 20-25 yaşındaki gençlerin önemli bir kısmı kendini anlatamamanın sıkıntısını yaşar halbuki. Kimi utanır. Kimi sıkılır ve anlatamazlar bir türlü ne diyeceklerini. O gençler ise şakır şakır anlatıyordu. Hayata bakışları da değişiyor tabii. Daha bir güvenle bakıyorlar geleceğe. Hadiseler de onlardan yana gelişiyor zaten. Muhataplarıyla sıcak ilişki kurabiliyor olmaları onları hayatta bir adım öne çıkarıveriyor hemencecik. Girişkenlikleri ve özgüvenleri onları aranan eleman konumuna sokuyor. O gençleri görünce; elinde taş ve sopa koşan, polisle çarpışan ve bu yolla kendini ifade etmeye çalışan üniversite öğrencileri geldi aklıma! Arasında dağlar kadar fark var bu iki grubun. Biri özgüvenli. Diğeri öfkeli! Biri, geleceğe ümitle bakıyor. Diğeri, endişeli! Bunları söyledim diye ikinci grubu suçluyorum sanmayın sakın. Onların en büyük noksanlığı, bu tür bir gönüllü kuruluşla dirsek temasına girmemiş olmaları. Bu konuda herkese görev düşüyor aslında. En başta da hükümetlere. Gençleri polisle terbiye etmek yerine, onları sosyal sorumluluk alabilecekleri bu tür gönüllü kuruluşlara yönlendirmesi gerekiyor. O da "TOG" gibi gönüllü kuruluşların sayısını arttırmakla mümkün. STK'lardan korkmamak lazım yani. TOG Başkanı İbrahim Betil, Türkiye'nin yetiştirdiği ender profesyonellerden biri. Çeşitli bankalarda üst düzey yöneticilik yaptı. Şimdi gönüllü. Ben diyeyim 5, siz deyin 10... görev yaptığı gönüllü kuruluşun sayısı o kadar fazla. İşinden çok bu kuruluşlara vakit ayırıyor. TOG en az 20 bin gence ulaştı ve onları çeşitli konularda eğitip bu gençlerin hayata daha sağlam adımlarla atılmasına imkân sağladı . Türkiye'nin İbrahim Betil'llerin sayısını mutlaka arttırması lazım. Geleceği güven altına almanın başka çaresi yok çünkü.