Güneydoğu Anadolu'da yaşananları anlayabilmenin yolu, "empati"den geçiyor; kendini yöre halkının yerine koymadan olmaz yani bu. Empati için ise tanımak lazım; az da olsa tanımak. Bölgeye sık gidip gelen birisi olarak ayna olayım size de empati yapmanız kolaylaşsın. Öncelikle şunu söyleyeyim. Hani televizyonlarda polise molotofkokteyli atan, dükkanların cam ve pencerelerini indiren çocuklar var ya. Yöre halkının da öyle olduğu zehabına kapılmayın sakın. Eylemin yapıldığı sokağı da şehrin tamamı sanmayın. Her şehrin bir sokağı var; eylem yapmak isteyenlere tahsis edilmiş. Söyleyeceklerini gidip orada söylüyorlar. Diğer cadde ve sokaklarda olaya asla izin verilmiyor. Eylemler şehrin geneline şamil değil, sizin anlayacağınız. Gelelim halka. Yöre halkı, grup grup. Bir kısmının terörle uzaktan yakından alâkası yok. Var olanların da hepsinin terörü tasvip ettiğini düşünmemek lazım. Çocuğu dağa çıkmış olan anne ve babaların önemli bir kısmı dahi teröre sempati duymuyor. Ancak, müthiş bir propaganda bombardımanı altındalar. İster istemez etkiliyor onları bu bilgi kirliliği. Abdullah Öcalan onlar için bir lider mesela. Bölge halkının durumu üç aşağı beş yukarı böyle. Zihni karışmış. Belleği bozulmuş! Fakat tekrar söylüyorum; PKK unsurunu, diğer unsurlarla karıştırmamak lazım. Bu gibi incelikleri dikkate almadan terörü bitirmenin, yahut da onunla mücadele etmenin imkânı yok. Batı'da yaşayanlar terörün bitmesini ne kadar istiyorsa, Doğu'daki de en az o kadar istiyor. Bu kesin. Terörle yaşamanın faturası çok ağır çünkü. Siyasetçilere baskı yapmalarının nedeni de bu zaten. DTP Başkanı Ahmet Türk ve arkadaşları, bu barış hareketinin siyasi öncüleriydi. Bir şeyler yapmaya çalıştılar da. Fakat, bazen onlar anlatamadı kendilerini; bazen de biz anlamadık onları veya anlamazdan geldik. Onlar, "Öcalan" dedi. Biz, "Deme" diye baskı yaptık. Sonunda DTP kapatıldı. Şimdi BDP çatısı altında toplanıyor aynı grup. Ahmet Türk, Öcalan'a "Sayın" dedi daha işin başındayken. Çarşı karıştı tabii. "Sen nasıl olur da 'Sayın Öcalan' dersin?" Empati işte tam bu noktada gerekli. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Öcalan'dan direktif alan bir parti değil aslında. Ancak, bölge insanının Öcalan'a duyduğu sempatiyi yok farz etmesinin kendisine çok şey kaybettireceğini de biliyor. Öcalan, "Demokratik Açılımı" kendi özgürlük alanını genişletmek için bir fırsat bilip "Ben de varım" diyor ve yöre halkının kendisine gösterdiği teveccühü lehine kullanmaya çalışıyor. BDP de "Sayın Öcalan" diyerek siyaset yapmaya çalışıyor. Yöre halkını karşısına alarak bir yere varamayacağını biliyor çünkü. Bu meselenin siyasi boyutu kadar sosyolojik ve psikolojik tarafı da var. DTP yetkilileri, parti tabanının kaymasını önlemek için "Öcalan" diyordu. Bedeli ödetildi onlara. BDP'nin de eli mahkum. O da aynı yolu izlemeye mecbur. Türkiye'de şayet, terör bitsin isteniyorsa, komplekslerin aşılması şart. Yoksa, "Demokratik Açılım" olmaz! Kimsenin Öcalan'ı serbest bırakma, diye bir meselesi yok. Olsa da ne yazar zaten! Kimsenin gücü yetmez buna. Mesele, Türkiye'yi terör illetinden kurtarma meselesi. Bu da ancak, unsurları dikkate alarak olur. Yoksa, barışı sağlayayım derken kavgayı büyütme riski de var bu işin!