Son günlerde bilhassa Akdeniz ve Ege kıyılarında meydana gelen orman yangınları hepimizi üzüntüye gark etti. Nasıl etmesin ki, orman bu. Cayır cayır yandı hektarlarca orman. Orman yangını, bizim idrakimizin de üstünde bir felaket. Onca ağaç bir anda kül olup gidiyor. Onlarla birlikte envai çeşit çiçek, on binlerce hayvan da yanıyor. Kimi, "Ciğerimiz yandı" dedi yaşanan bu felaketlerin ardından. Kimi, "Hayatımız karardı." Hepsi doğru. Hepsi gerçek bu tespitlerin. Orman, hayat demek çünkü. Çevresinde yaşayan insanlar başka türlü soluklanamıyor!.. Fakat, esas felaket ne biliyor musunuz? Çaresizlik! Her sene ağustos ayı geldi mi, alevler sarıyor ormanı. Ormancı ve yangın söndürme ekipleri ne yapacağını şaşırıyor. Yeterli eleman yok! Alet edevat yok! Uçak ve helikopter hak getire, onlar hepten yok. Yangın söndürme topu, ormancının broşürlerde ancak gördüğü bir nesne olmaktan öte gidemiyor zaten!.. Böyle bir günde Çevre ve Orman Bakanı olmaktan zor başka bir şey düşünemiyorum. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe garibim bir oraya koşuyor, bir buraya. Elinde yangın söndürme hortumu yok ki, alevlerin üzerine sıksın. Heyecanı yatıştırmaya ve üzülenleri teskin etmeye çalışıyor. Biraz da ormancıyı motive edip onları 24 saat işbaşında tutabilirse, ne âlâ! Züğürt tesellisi Geçen hafta gazete manşetlerinde hep o vardı. Birinde, "Keşke" diyordu. "Keşke, daha fazla uçağımız olsaydı!.." Bırakın fazla uçağı, mevcut C-30 uçakları bile arızalıydı o günlerde. Başka bir gazetede ise şöyle böbürleniyordu Orman Bakanı Pepe: "Uçağımız yok ama yüreğini ortaya koyan ormancımız var!" Daha başka bir gazetede de aynı Pepe, "Anızları yakmayın" diye köylüye sesleniyordu. Sabah yazarı Yavuz Donat'a verdiği röportajda ise Bakan Pepe vatandaşa sitem ediyordu. "Vatandaş, 'maaşlı adamlar söndürsün' diyerek yangına koşmuyor, kahvede okeye devam ediyor." Vatandaş da dertli aslında. Onlar da olayı kendi zaviyelerinden değerlendiriyor ve ayrı telden çalıyorlar: "Ormancılar, 'tarım arazisi, müdahale edemeyiz' deyip yangına müdahale etmiyor!" Adamın ağzı kese değil ki, büzesin. Ağzı olan konuşuyor. Da... kime ne faydası var bu konuşmaların?!. Orman Bakanlığı'ndan yapılan son açıklamayı da söyleyeyim size. "Yanan 4-5 bin hektara karşılık 300 bin hektarlık bir alana 350 milyon fidan dikilecek!" Gecekonduları yıkıp da yerine modern bina yapmaya benzemez bu iş. Yanan ormanın yerine yenisinin gelmesi için 40-50 sene geçmesi lazım. O vakte kadar da kim öle, kim kala!.. Ama dedim ya, teselli!.. Hem de züğürt tesellisi. Kimseye bir faydası yok yani! Türkiye'nin gerçeği bu orman yangınları. Ağustos sıcağında kuruyan çam pürleri birer alev topu olup çıkıyor. Elektrik telleri birbirine çarpıyor ve çıkan kıvılcım yangına neden oluyor. Ormana atılan şişe bile yetip de artıyor ormanın alev almasına. Bu kadar hassas bir dönemde yapılacak tek şey var; o da, tedbir almak. Uçaksa uçak. Araçsa araç. Ormancıysa ormancı. Bunları yapmayıp da birbirini suçlamak, beyhude zaman öldürmek değil de nedir Allah aşkına? Türkiye, maksadı bir kenara bırakıp teferruatı konuşmayı seviyor. Konuşmaktan da öte, tartışmayı seviyor. Bir patırtı, bir gürültü... derken gerçekler unutulup gidiyor. Geriye kalan laf-ı güzaf!.. Müsaadenizle, bir büyük laf da ben edip kapatayım konuyu. Ey insanlar. Ormanlar sizin. Koruyun!