Bir insan çevreci olur da bu kadar mı olur? Bu sözün muhatabı, Nurten Öztürk; müthiş çevreci çünkü. Kendisi Opet Yönetim Kurulu Üyesi olmasına rağmen, kamuoyu çevreci kimliğiyle tanıdı onu. Nurten Öztürk önce tuvalet kültüründe yaptığı reform niteliğindeki atağı ile geldi gündeme. Opet istasyonlarında başlayan "örnek tuvalet" düşüncesi dalga dalga yayıldı ve şehir merkezlerine kadar yayıldı. Tuvalet kültürü de neymiş, diyebilirsiniz! Doğru tabii. Opet'in tuvaletleri de ayrı bir dizayn ve sistem içermiyor zaten. Tek farkı, temizliği. Bir de tuvaletin nasıl kullanılacağını öğretmesi. İşte kültür bu. Opet'in 2006 senesinin Şubat ayında yine Nurten Öztürk nezaretinde başlattığı "örnek köy" projesi var bir de. "Çanakkale'de tek bir köy yapıp bırakacaktık" diyen Öztürk, bugün 8'e çıktığını söyledi bu köy sayısının. Seddülbahir, Alçıtepe, Kilitbahir, Bigalı, Küçük Anafarta ve Büyük Anafarta köyleri bunlardan bazıları. İki sene içinde bu köylerin her birisinde meydan düzenlemesi yapılmış. Toprakla sıvanan taş evlerin hepsi kazınıp eski haline döndürülmüş. Okul ve müzeler elden geçirilmiş. Kütüphane ve bilgisayar laboratuvarı kurulmuş. Çok gözlü umumi tuvaletler inşa edilmiş. Eğitim ve satış reyonları elden geçirilmiş ve hepsine yeni çehre kazandırılmış. Önceki gün Opet'in Eceabat'ta inşa ettiği, açık hava müzesi niteliğindeki Tarihe Saygı Parkı'nın açılışına giderken kafamda tek bir soru vardı. Bu köyler gerçekten örnek olarak kalır mı acaba? Öyle ya, yapılır ama bir müddet sonra yine eski haline döner! Örneği çok çünkü bunların! Hayır! Opet'in inşa ettiği "örnek köy"lerin hiçbirisi eski haline dönme durumunda değil. Nedenini de söyleyeyim. Opet'in 7.5 milyon dolar harcayarak restore ettiği bu köyler; halkın katılımıyla olmuş bir kere. Muhtarlar başta olmak üzere, kaymakam, vali ve belediye başkanları gönülden destek vermişler ayrıca bu projeye. Yöre halkı müthiş bir eğitim seferberliğinden geçirilmiş. En önemlisi de, âdeta yeniden inşa edilen bu mekânların hepsine birer ekonomik aktivite yüklenmiş olması. Köy kadınları mesela. Dikiş, nakış, elişi eğitimi almış hepsi de. O modern satış reyonlarında el emeği, göz nuru işlerini satıp para kazanıyorlar. Hakeza müzeler. Müze gelirleri yine o köye harcanıyor. Dolayısıyla, altın yumurtlayan tavuk olmuş her biri. Kim neden eski tozlu haline döndürsün ki? Bir de pansiyonculuk var. Çanakkale'yi ziyaret eden insanların aileleriyle birlikte konaklayacağı, yemek yiyip çay içeceği mekanlara zaten ihtiyaç vardı. Köylü, bu kültürü de almış Opet sayesinde. Yaptığı "örnek" işlerle, sosyal sorumluluk ifa eden şirketlere "örnek" olan Nurten Öztürk'ü canı gönülden tebrik ediyorum.