Dünya son beş altı senedir, FED'in uyguladığı politikalarla para bolluğu yaşıyordu. Bitti. FED şimdi o politikaların tersini uyguluyor çünkü...
Dolar, ABD parasıysa da aynı zamanda dünya parası. Türkiye global dünyanın bir parçası ve hem doların kendisinden, hem de ABD Merkez Bankası FED kararlarından etkileniyor.
FED uzun zamandır tahvil alımını durdurdu. Dolayısıyla dünya piyasasındaki para bolluğu bitti. FED'in ikinci bir senaryosu daha var. "Faizleri arttıracağım" diyor. ABD'nin yatırım iştahının kabardığı anlamına geliyor bu.
FED faiz artırımını her ne kadar Amerika'daki enflasyon ve işsizliğe bağlamışsa da enflasyon yüzde 2'ye, işsizlik oranı ise yüzde 5.5'e indi ve ABD için normal kabul edilen yüzde 5'e çok yakın bir duruma geldi. ABD'nin ekonomik verileri, faizleri artırmasına yakın olduğu sinyali veriyor yani.
FED Başkanı Janet Yellen her ne kadar "Haziran'a kadar faiz artırımı olmaz" diyorsa da piyasalar tedirgin ve her an her şeyin olabileceğini düşünüyor. Ayrıca, piyasa uzun vadeli bakıyor ve iki üç ay sonra artma ihtimali olan faizler için şimdiden pozisyon alıyor.
Türkiye'de sanayi üretimi geriliyor ve piyasalar ocak ayında yüzde 1.7 bir büyüme beklerken, yüzde 2.3'lük bir gerilemenin şokunu yaşadı. İhracat yüzde 13 düştü. İşsizlik oranı yüzde 9.9 oldu.
Bütün bunları şunun için yazdım. Türkiye dünyada olup bitenden etkileniyor. Sadece Türkiye değil, tüm dünya etkileniyor. Onun altını kalın çizgilerle çizmek lazım bir kere.
Türkiye faiz ve kur konusunda ABD politikalarından, ihracatta ise pazardaki daralmadan; istese de etkileniyor, istemese de etkileniyor.
Şayet Türkiye kapalı bir ekonomi olsaydı, döviz kurunu da faizi de istediği gibi oynayabilirdi. İhracat yapamıyorsa, ithalatı yasaklar ve kendi yağında kavrulmanın yolunu arardı ama o günler geride kalalı çok oldu.
Türkiye'nin şimdi global oyuncuya yakışanı yapması ve oyunu kuralına göre oynaması gerekiyor.
Peki, nasıl oynanır bu oyun?
Biraz da ona bakalım:
Geride bıraktığımız dönemlerde dünyada para boldu ve Türkiye düşük faizle dilediği kadar borç alabiliyordu. Aldı ve konut inşa etti, havalimanları açtı, yol yaptı, üniversite ve hastane sayısını arttırdı. Şimdi, para bolluğunun bittiği, borçlanma maliyetlerinin arttığı bir sürece girildi. Türkiye'nin "O para bolluğu devam etsin, faizler düşsün" deme lüksü yok. "Madem faizler arttı, ben de borçlanmıyorum" deme şansı da yok. İç tasarrufu yetersiz olduğu için borçlanmaya eli mahkûm.
Hâl böyle olunca Türkiye'ye tek bir kurtuluş yolu kaldı: Aldığı borcu, verimli alanlara yatırmak ve katma değeri yüksek ürün üretmek. Bunu gerçekleştirdiği takdirde hem daha fazla döviz kazanır, hem geçmiş borçlarını rahat öder, hem de daha az borçlanır. Ayrıca, enerji fiyatları düştü. Böyle bir de avantajı var...
Merkez Bankası'nın özerkliği oldukça önemli ve kabul etmek lâzım ki, Türk Lirası'nın değerini korumak için basiretli politikalar üretiyor. Bu kuruma baskı yapmak, içerideki spekülâsyonlara zemin hazırlamaktan ve borsa-döviz ve faiz dengesini bozmaktan başka bir işe yaramaz. Buna da dikkat etmek lazım.
Son söz: Türkiye için kriz söz konusu değilse de daha akıllı yatırımlar yapması elzem.