Bülent Ecevit!.. Kah, "Karaoğlan" dendi kendisine, kah "Umut" olup adı dağa taşa kazındı. Kah titrek yürüyüşünden dolayı 'ti'ye alındı. Hasılı, indi... çıktı... düştü... kalktı... Hata ve yanlışlarıyla bir siyasetçinin yaşayacağı her bir şeyi yaşadı. Hatta değişti de ama hep Rahşan Hanım'ı seven ve onun sevdiği şair Bülent Ecevit olarak kaldı. Ayrıca, fazlasıyla centilmendi. Evine kabul ettiği misafirlerine kendi eliyle çay ikram edecek kadar centilmen. Herkese "siz" diye hitap eden Ecevit'in duygusallığı dillere destan... Şayet siyasetçi değil de bir edebiyatçı veya sanatçı olsaydı; bugün daha fazla insan tarafından sevilir ve hüsnükabul görürdü. Olmadı. Siyasetin acımasızlığı onu erozyona tabii tuttu, aşındırdı. Fakat, o yine de kibarlığını korumayı başardı. Zaman zaman, ardından itekleyenlere "Dur" dedi, zaman zaman karşısına dikilip kendisini tahkir etmek isteyenlere cevap verdi fakat, hiçbir eylemini cantilmenlik dışına taşımadı. Milli duyguları tartışmasız sağlamdı. Ülkesini severken taşkınlık yaptığı söylenebilir belki ama sevgisinin azlığı asla. Söyleyen olsa dahi kimse kaale almaz o kişinin sözünü. Dediğim gibi ya siyasetçi olmayacaktı, ya da doğru zamanda yapacaktı bu işi. 1960'lı yıllarda başlayan bir serüvenin içinde buldu kendini. 70'ler, 80'ler ve hatta 90'lar... hepsi dalgalıydı. Bazen diğer parti liderleriyle, bazen kendi partisi içindeki muhaliflerle, bazen de onu öne itip rant toplamak isteyenlerle boğuştu. Bazen de kendi iradesinin dışında politika yapmak zorunda kaldı. Ecevit için en zor olanı belki de buydu. İradesi dışında politika yapmak! Dönemin analizi Ecevit'in en belirgin özelliklerinden birisi de dürüstlüğü oldu. Onca senelik siyasi hayatını gölgeleyen bir şaibesi yok. Haa, onun ardından elini uzatıp nemalanan olmadı mı? Olmaz olur mu? Oldu tabii! Fakat, görüp bildiklerine asla müsaade etmedi Ecevit. Lüks ve şaşaa ile hiç işi olmadı. Başbakanlığı döneminde bile Mercedes yerine yerli üretim araç kullanmayı yeğledi. Bülent Ecevit'in siyasette geçen 40 senesinin de mercek altına alınıp incelenmesi lazım aslında. 1965'te Kemal Satır'ı deviren Ecevit, CHP Genel Sekreteri oldu. "Ortanın Solu" kavramı da aynı tarihlerde ortaya atıldı. 1968'de Ecevit, "Bu düzen Değişmeli" adını verdiği bir kitap yazarak dikkatleri üzerine çekti. 1971'de CHP Genel Sekreteri iken partisinin askeri yönetim tarafından kurulan hükümete katkı sağlamasından dolayı görevi bıraktı. 1972'de olağanüstü toplanan CHP Kongresi Ecevit'i Genel Başkan yaptı. İnönü yoktu artık! Ecevit'in bu hızlı yükselişi onu aynı zamanda "umut" yaptı. 1973 seçimlerinde ilk kez bir sol parti yüzde 33.39 oy alıp sandıktan birinci parti olarak çıktı. Ecevit'in Erbakan'la birlikte kurduğu koalisyon hükümeti 10 ay dayanabildi ama o arada Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldı. Artık Ecevit, "Karaoğlan"dı. Bu harekâtın rüzgârı CHP yelkenlerini iyice şişirdi ve 1977 seçimlerinden Ecevit'in CHP'si yüzde 41.4 oy alarak 213 milletvekili çıkardı. Tek başına iktidar olabilmesi için 3 milletvekiline ihtiyaç vardı. Ama olmayınca olmuyor işte. Ecevit, "Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum" diyerek; AP'den bu milletvekillerini transfer etti. Hayatının en büyük hatasıydı bu. Hem halkın nazarında itibarını kaybetti, hem de siyaset kurdu Süleyman Demirel'in eline müthiş bir koz vermiş oldu... Ecevit, Demirel'le cebelleştiği yetmiyormuş gibi bir de Deniz Baykal'la uğraştı ve onun uzlaşmasız kişiliği karşısında 1994'te DSP'yi kurup siyasete amblemi güvercin olan bu partiyle devam etti. Görüldüğü gibi Ecevit'in siyasi hayatı iniş çıkışlarla dolu. Ayrıca, dalgalı ve de darbeli geçti. Şimdi o 81 yaşında ve hasta yatağında yatıyor. Daha doğrusu uyuyor. Eğrisiyle doğrusuyla Türkiye'ye mal olmuş bir siyasetçi. Nasıl dostları onu ziyaret ediyorsa, geçmişte onun muhalifi olanlar da ziyaret etmeli. En azından iyilikle anmalı. Çünkü, Ecevit bugün artık CHP'nin veya DSP'nin Ecevit'i değil; Türkiye'nin Ecevit'i. Onu suçlamakla kimse bir yere varamaz. Onu tu kaka etmek yerine, onun siyaset yaptığı dönemi ve o günün şartlarını doğru analiz etmeli...