Söylemesi ayıptır, şimdiye kadar kendim için hiç doğum günü kutlaması yapmadım. 10 Nisan günü geldiğinde 'Bugün benim doğum günüm' diye gülüp oynamışlığım yok hiç. Çocuklarımdan, ya da eşim dostumdan birisi hatırlatırsa, 'Ha, öyle mi? Teşekkür ederim' deyip geçiyorum. Benim doğum günü kutlamamın hepsi bu işte. De, bu sene farklı. Rahmetli Sakıp Sabancı'nın vefat ettiği gün de 10 Nisan. Benim doğum günüme rast geldi yani. Doğum günümü hatırlamamın esas sebebi de bu ya. Sakıp Sabancı'nın yarım asırlık hayat arkadaşı Türkan Hanım'ın bir gazetede yayınlanan röportajını okudum geçenlerde. "Sakıp Bey bir kaleydi, sırtımı ona yaslamıştım" diyor Türkan Hanım... "Kapıdan her an girecekmiş gibi geliyor" diyen Türkan Sabancı'nın bir de "Onu öyle özledim ki" sözü var ki, okuyunca; boğazımdan bir çığlık çıktı. Ben de özledim Sakıp Bey'i çünkü. Akrabam değildi, ortağım değildi, patronum da ama herkes gibi ben de severdim kendisini. Çenesini uzata uzata, yumruklarını sıka sıka "Yahu, ağam" diye bir konuşması vardı ki, onun o hali mest ederdi beni. Başkalarına hep "Ağa" diye hitap ederdi ama "Ağalık" esas ona yakışırdı. Mütevazı yaşardı aslında. Şaşaadan, tantanadan hep kaçınırdı. Özel uçağı olmadığı gibi altındaki otomobili de değiştirmezdi senelerce. Halktan kopuk bir hayatı olmadı. Halkın içinde olup halk gibi yaşadı. Yanında sempatik mi sempatik eski bir gazeteci olan Gökalp Öktem bulunurdu. Bir de güvenliğini sağlayan Ali Haydar. Sakıp Ağa, cimri birisi değildi ama tutumlu olmayı her şeyin üstünde tutardı. Cimri olsaydı, bugün kurduğu çeşitli vakıflar marifetiyle hayata geçirdiği öğrenci yurtları, okulları, polis evleri ve inşa ettirdiği camileri olmazdı. Müzesine varıncaya kadar her bir şeyi yaptı. O, herkesten parasını doğru yerde harcanmasını isterdi. En çok da kendisi riayet ederdi bu kurala. Sakıp Ağa'nın kendisi belki yeterli eğitimi alamamıştı ama eğitim için ne gerekirse yaptı. Sabancı Üniversitesi eğitime başladığında çocuklar gibi sevindi ama tedavi için ABD'ye gittiğinden dolayı ilk mezuniyet yılı törenine katılamadı. Sakıp Sabancı, oğlu Metin'in bir defacık olsun "Baba" demesini duymak için nelerini vermezdi. Her şeyi yaptı ama bu isteği gerçek olmadı maalesef. Sakıp Ağa, 'Takdir-i ilahi' deyip tevekkül etti. Oğlunun bu hali onu küstürmedi. Aksine, daha fazla hayır hasenat yapma fırsatı verdi ona. Sakıp Sabancı'nın vasiyetini yerine getirmek için ailesi bugün Adana'ya gidiyor. Sabancı'nın Adana'da yaptırdığı o muhteşem camide bu akşam onu sevenlerle birlikte olup ruhuna fatiha hediye edecekler. Yarın da İstanbul'a dönüp bu kez de Sabancı Center'da tekrarlayacaklar dualarını. İnsanoğlunun hayatında ölümle doğum arasında fazla bir fark yok aslında. Önemli olan, hayatın kıymetini bilip doğru şeyler yapmak. O geleneği devam ettirecek bir aile bırakmak geride. Hayır defterinin açık kalması yani. 10 Nisan'da bundan böyle Sakıp Ağa'yı hatırlayacağım ve Allahü tealaya bana da geride doğru şeyler bırakmayı nasip etmesi için dua edeceğim. > MI ACABA?!. Uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs, petrolün varil fiyatının 105 dolara çıkabileceğini iddia etmiş... Bizim derdimiz petrol fiyatı değil ki, biz vergiden bezdik be arkadaş! *** Televizyon seyreden çocuklar kavgacı oluyormuş... Yetişkinler de konuşmayı unutuyor nedense! *** Hazımsızlık çekenin tuzlu nane çayı içmesi lazımmış!.. Şu memleketteki haksızlıkları hazmedebilmek için her naneyi denedim ama hiçbiri para etmedi!