Bugün Ramazan Bayramı'nın son günü. Yarın işbaşı! Kimi ne bekliyor acaba? Vatandaşın sıkıntısı farklı. Çiftçinin derdi başka, sanayicinin daha başka. Türk sanayicisi dertli mi dertli. Kârlılık oranları düştü. O yetmiyormuş gibi her dört şirketten biri zarar etti. 2011 yılında oldu bu. 2010 yılında Merkez Bankası (MB) düşük faiz politikası uygulamış ve haliyle işletmelerin finansman gideri azalmıştı. Bu da kârlılık oranlarının artmasına neden olmuştu. Cari açıktaki artıştan dolayı MB politikaları değişti. Bilhassa 2011'in ikinci yarısından itibaren cari açığı azaltma çabaları öne çıktı ve kredi faiz oranları tırmanışa geçti. 2012 yine aynı. Sıkı para politikaları devam ediyor. İşletme kârları düştükçe düştü. İhracat imkânları daralıyor. En mühimi de Türk işletmelerinin yabancı işletmelerle rekabet etme şansı azalıyor. Yabancı firmaların ucuz finansmana ulaşma imkânı, Türk firmalarına göre çok daha fazla çünkü. Türk sanayicisinin bir handikabı da katma değeri yüksek üretim yapamaması! Nasıl yapsın ki? Hâlâ düşük teknoloji ile çalışıyor. Yüksek teknolojiye geçmek için yatırım yapması lazım; finansman yok. Borç kaynaklara yöneleyim dese, pahalı. Bunun böyle olduğunu sanayiciden daha iyi kim bilebilir? İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gerçekleştirilen "Ekonomik Durum Tespit Anketi" çalışmalarında ayan beyan ortaya çıkıyor bu farkında olma hâli. Sanayicinin yüzde 64'ü verimliliği arttırma ihtiyacı içinde olduğunu ifade ediyor. Yüzde 55'i ürün geliştirme için yatırım yapması gerektiğini söylüyor. Bunlarla sınırlı değil tabii sanayicinin yapmak istedikleri. Ürün kalitesini geliştirmeden tutun da teknoloji yenilemeye, etkin pazarlamadan ar-ge çalışmasına, inovasyondan ölçek büyütmeye kadar her bir şeyi istiyor sanayici ama dedim ya; para yok. Gözü kör olsun parasızlığın! İşletmelerin düşük bir bölümü de olsa; insan kaynaklarını geliştirmeyi düşünüyor. Bilişim teknolojisini kullanmayı ve stratejik iş birliğini düşünenler de var tabii. Yabancı ortaklık kurma ve şirket evliliğini aklından geçirenler de yok değil; var. Haa, şu da bir diğer gerçeği Türkiye'nin. Yaşanan krizler şirketlerin hayatiyetini tehdit edecek kadar ağır oldu. Krizi atlatamayıp kapısına kilit vuran işletmelerin sayısı göz ardı edilemeyecek kadar fazla. Fakat, krizden öğrendikleri de var sanayicinin. "Ürün kalitemizi arttırdık" diyenlerin oranı yüzde 50 mesela. "Maliyetlerimizi gözden geçirip düşürdük" diyenlerin oranı yüzde 38. Ki, hiç de küçümsenecek bir oran değil bu. İşgücü verimliliğini ve kârlılığını arttıranların yanı sıra yeni ürün geliştirenleri de saymak mümkün bu kategoride. Sanayici balık sırtında gidiyor. Bir taraftan öğreniyor bir taraftan yatırım yapıyor. Bazen duruyor, bazen atağa geçiyor. Eski gelin misali. "Hem giderim, hem ağlarım" durumu yani.