Sizleri rakama boğmak niyetinde değilim ama çaresiz vereceğim birkaç rakamı. İstanbul Sanayi Odası (İSO) malum, her sene "Türkiye'nin 500 Büyük Şirketi"ni açıklıyor. Ardından da "İkinci 500 Büyük Şirketi"ni. Rakamlar o rapordan. İlk 500 şirketin toplam kârı: 24 milyar 83 milyon TL. İkinci 500 şirketin kârı ise 2 milyar 378 milyon TL. Şimdi sıkı durun; bankaların kârını veriyorum. Bankaların 2010 yılında açıkladığı kâr tamı tamına 22 milyar TL!.. Türkiye'nin en büyük bin şirketi toplam kârı 26 milyar 461 milyon iken bankalarınki, 22 milyar TL! Bir de toplam kârı 8 milyar 190 milyon TL'yi bulan ilk 10 şirket var. Onları da düşecek olursak şayet, geriye 18 milyar 271 milyon TL kâr kalıyor ki; bu da bize bankaların 990 şirketten daha fazla kâr etmiş olduğunu gösteriyor. Bu rakamları verme nedenim, "Bankalar ülkenin kanını emiyor"?gibi hamaset yapmak değil.?Sektörleri?birbirine?düşürmek?hiç?değil ama bir gerçeğe de dikkat çekmeden olmuyor işte! Bankalar elbette ki kazanacak ama sanayi şirketleri neden kazanmıyor? Onun nedeninin de sorgulanması lazım! Hem de inceden inceye sorgulanması lazım. Çünkü Türkiye'de sanayi hakkında ağzı olan konuşuyor ve bunların çoğu kendi penceresinden gördüğü gibi konuşuyor. Kimi göklere çıkarıyor sanayi sektörünü, kimi de yerden yere vuruyor! Hemen hepsi duygusal bu yorumların! Türk sanayi sektörünün mali yapısı bozuk bir kere. Sermaye yapısı zayıf! Ayrıca finansman kaynaklarına ulaşamamak gibi bir handikabı var. Ulaşan da binbir zorlukla ulaşıyor! Yurt içinde borç kaynak kullanamayan sanayi şirketleri, yurt dışı kaynaklara yöneldi. Şayet kur ve kredi faizlerindeki artış fazla olacak olursa, şirketlerin kaynak yapısı hepten bozulacağa benziyor! Hasılı kelam özkaynak yetersizliği Türk şirketleri için önemli bir problem olmaya devam ediyor. Kârlılık oranları da çok düşük Türk şirketlerinin! Devir hızı da öyle! Petrol ve gıda firmaları dışında işletme sermayesini devretme performansı yeterli değil çoğu şirketin. Haliyle kâr da edemiyorlar! Bir de şöyle bir hastalığı var şirketlerin: Krize direnç gösteremiyorlar. Dolayısıyla sanayici kriz dönemlerinde üretim dışı faaliyetlere kayıyorlar ister istemez. Üretimi kısıp parasını repoya, tahvile ve gayrimenkule yatıran şirket sayısı artıyor. Kriz dönemlerinde faaliyet dışı gelirlerin oranı yüzde 35-40'a kadar çıkıyor. 2001 Krizi'nde ise yüzde 100'ün üzerine çıktı! Bu kadar söz ve bilginin kuyruğunu bir şekilde bağlamak lazım ki, kafa dağınıklığına neden olmasın. Türk sanayi iş gücü verimliliğinde her sene biraz daha iyileşiyor. Maliyetleri kısıp gelirleri artırıcı tedbirler alma becerileri arttı. Fakat katma değer oranları hâlâ düşük! Sermaye yapıları zaten hiç düzelmedi. Rekabetin iyice güçleştiği çağımızda sanayici olmak gerçekten zor. Hele Türkiye'de; hepten zor!