Seçmen profilini analiz etmenin tam vakti. Analiz edelim ki, AK Parti neden üçüncü kez iktidar oldu, netleştirelim. Malum, vatandaşın sesi, seçimden seçime çıkıyor. Da... o bir kerecik fırsatı basiretle değerlendirdiği de bir başka gerçeği seçmenin. Dolayısıyla, vatandaşın o kendine has davranış biçimine biraz yakından bakmakta fayda var. Türk vatandaşı, milliyetçi ve mukaddesatçı bir yapıya sahip. Her iki değeri de aşırılığa kaçmadan kullandığı da ayrı bir özelliği. Dinî akidelerin hepsini yerine getirmiyor belki ama dinine dil uzatana tepki göstermekte gecikmiyor. Milliyetçilik konusunda da üç aşağı beş yukarı durum aynı. Her ırktan insanla diyalog kurma becerisine sahip olmasına rağmen, kendi ırkını üstün görüyor. Biri kalkıp da Türk ırkına dil uzatırsa, anında tepkisini veriyor. Son 90 senede Türk toplumunun bu değerlerini kullanma hakkı sınırlandı. "Laik" ideolojinin kontrolünde kalan ve bir nevi resmileştirilen din Türk halkına ağır geldi. İnanç dünyasını sınırlayan bu ideolojiye tepki gösterdi ve tabii vatandaş ile devlet arasında uçurum baş gösterdi. Vatandaş, "Dinimi yaşamak istiyorum" dedi; resmi ideoloji "Cami dışına taşma" diye sopa gösterdi. Vatandaş, "Evimde oturup ilmihal okuyacağım" dedi; devlet, "Tutuklarım" diye gözünü korkuttu. Yaptı da. 3-5 kişi bir araya gelmişse, "Bunlar şeriatı getirmeye hevesleniyor" diye tutuklayıp hakim karşısına çıkardı. Bu resmi ideolojinin en belirgin savunucusu CHP oldu. Dinî ve dindar insanları hep tehlike gördü ve devletin tüm güçlerini seferber edip mücadele etti bu mütedeyyin insanlarla. Eh, bu kadar baskı ve horlanma fazlaydı ve halkı için için kızdırdı. Geleneklerinde devletine başkaldırma olmadığı için vatandaş kendisine dayatılana katlandı ama "def-i bela" türü bir katlanmaydı bu. Türk toplumu ayrıca demokrasiye bağlı bir toplum. CHP'nin kendisine reva gördüğü ideolojik rejime karşı ayaklanmadıysa, bu nedenden ayaklanmadı. Bekledi. 1950'de Adnan Menderes'in etrafında toplanıp demokratik kurallar içinde tavır koydu CHP ideolojisine. 2002'de Recep Tayyip Erdoğan'ın etrafında toplanması da aynı nedenlere dayanıyor aslında. Erdoğan'ın en önemli meziyeti hiç şüphe yok ki, halkın dilinden konuşuyor olması. Erdoğan halkın duymak istediği mefhumları seslendirdi. Ayrıca, çok da çalıştı. Sadece kendisi değil, ekibiyle birlikte çalıştı. 12 Haziran günü "para kazanamıyorum" diyen çiftçi de, "maaşım yetmiyor" diyen emekli de, "siftahsız dükkan kapatıyorum" diyen küçük esnaf da Ak Parti'ye oy verdi. CHP halkın dilinden konuşmadı bir kere. MHP ise tek taraflı siyaset güttü. Milliyetçilik kanadıyla uçacağını sandı. BDP de halkın dilinden konuşan parti oldu tabii. Sadece Kürt halkının dilinden konuştu ama konuştu.