Sigortanız var mı?

A -
A +

İstanbul sanayicisi "global kriz"in getirdiği sıkıntılarla boğuştuğu yetmezmiş gibi bir "sel felaketi"nin yükünü sırtlandı. Ki, her babayiğidin taşıyamayacağı bir yük değil bu yük!.. 9 Eylül 2009 günü yaşanan felaketten bahsediyorum. İstanbul Sanayi Odası'na (İSO) kayıtlı 4 bin 412 firma sel felaketinden zarar gördü. 60'dan fazla bina yıkıldı. Sadece makinelerin gördüğü zarar 74 milyon TL idi. Ham, yarı mamul ve mamul kaybı da cabası. Maliye vergi ertelemesi ile destek verdi. Kosgeb açtığı "acil destek kredisi" ile ben de varım dedi bu destekleme faaliyetinde. İstanbul Ticaret Odası (İTO) da "düşük faizli kredi" ile sanayicinin yanında olduğunu gösterdi. En önemli destek, hiç şüphe yok ki sigorta şirketlerinden geldi. Sigorta demek, "riski yaymak" demek. Riski yaymanın en bariz örneğini bu sel felaketinde gördük. Sigortası olan firmalar, uğradıkları zararı sigortadan aldıkları para ile telafi etti ve hiçbir şey yaşamamış gibi yoluna devam etti. Ya sigortası olmayanlar; onlar ne yaptı? "Yandım anam" diye feryat etti. Eşin-dostun desteği ile yarasını sarmaya çalıştı. Sel kime zarar verdi? Dere ağzında bina ve tesisi olana, değil mi? O halde dere ağzına bina yaparken dikkatli olmak lazım. Nasıl, deprem bölgesine bina inşa edilmez, diye bir şart yoksa; dere ağzına tesis kurulmaz diye de bir kaide yok aslında. Ancak, buralara inşaat yapmanın kuralı var. Kurallara uymak lazım. Türkiye de biliyor bu kuralları ama uyan yok! Ne belediye, ne işyeri sahibi, ne de ev yapan kişi. Hiç birisi uymuyor! İnşaatı dikerken kimse "Ya bir gün sel olursa" düşüncesini aklına getirmiyor!.. Aksine, "rüşvet verecek belediye yetkilisini bulmuşken, binayı dikivereyim" fikrinden gidiliyor! Sorumsuzluğun daniskası yani. Basiretli işletme sahipleri sel ve yangın gibi afetlere karşı tesisini ve içinde bulunan malını sigorta ettiriyor. Bazısı ise hiç dikkate almıyor bu gerekliliği. Onun her şeyi, risk. Ev gitti, saçını başını yol! Hadi mala gelen zarar bir şekilde telafi edildi diyelim. Sel felaketinde 31 kişi hayatını kaybetti. Onların geride bıraktığı çoluk çocuk ne olacak? Bu konu en vahim konu halbuki. Türkiye'de ne yapıp edip sigorta mefhumunu gündeme taşımak lazım. O olmadan olmuyor çünkü. Sel felaketi yaşayan firmaların hepsi sigortalı olmuş olsaydı, yaşanan bu acıların çoğu yaşanmazdı. Adam sigortaya gidip "Benim evimi sigorta yap" dediğinde; sigortacı, "Bu ev dere yatağının tam üstünde. Yaparım ama risk puanını yüksek tutarım" diyecekti. Bunun yüksek prim ödemek olduğunu gören kişi veya kuruluş da ya ev veya işyerinden vazgeçecek, ya da evini ve işyerlerini sigorta primi düşük olan mevkilere inşa edecekti. Sigorta serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmazı. Şayet, sigortalı bir hayata geçmiş olsak, hem piyasa şıkır şıkır işlemiş olur, hem de kişi ve kuruluşlar olur olmaz anlarda "Vay başıma gelen" diye ağlayıp sızlamaz ama nerdeee?... Biz risk bağımlısıyız! Ya kaybedeceğiz, ya kazanacağız!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.