Sol'un eksiği

A -
A +

Devlet Bakanı Abdüllatif Şener'in Galataport İhalesi'nde sergilediği tavır ve bir sohbette ifade ettiği "Bu ihaleye onay verirsek Mesut Yılmaz'ın Yüce Divan'da yargılanmasının anlamı kalmaz" şeklindeki sözleri, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, "Allah razı olsun. Onun bu onurlu tavrı hükümet için nazar boncuğu değeri taşıyor" diyerek övdü Şener'i. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise daha da ileri gidip "Çılgın Türklük yaptı" dedi ve "Hükümetin kendi içinde vicdan sahibi bir bakan, ahlaklı bir tutum" diye methiyeler yağdırdı. Abdüllatif Şener oldum olası böyle; kendi çizgisinden taviz vermeyen farklı, farklı olduğu kadar da tutarlı ve ahlaklı bir tavır sergiledi hep. CHP lideri Baykal, Şener'e duyduğu sempatiyi ifade ederken, "Hatta" demiş. "Niye CHP'de değil diye düşündüm." Baykal'ın bu son sözü çok önemli. Önemli çünkü, Şener'in dik duruşundan kendilerine pay çıkarma gayreti var bir kere: Biz de yanlışın karşısındayız! Ayrıca, Şener'in muhalif tavrını, hükümetin bir zafiyeti gibi gösterme fikri yatıyor bu sözlerin ardında. Kolay politika yapıyor yani. Bir de zor olanı var bunun. Bütün dünyada sosyal demokratlarla Müslümanlar arasında, en azandan bazı konularda bir paralellik ve iş birliği var ama Türkiye'de yok! Neden? Bu sorunun cevabını aramak ve doğru teşhis koymak lazım. Baykal'ın "Şener niye CHP'de değil" diyerek demagoji yapmak yerine, "Ben niye Şener gibi değilim" diye kendini sorgulaması gerekiyor. Müslümanlar haksızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşıdırlar. Sosyal demokratlığın orijinalinde de vardır bu tutum. Her ikisi de insan hak ve özgürlüğünü savunan bir mantık içinde hareket eder. Ancak, Türk solu, kendisine her ne kadar 'sosyal demokrat' diyorsa da, diktatörlüğe yakın bir çizgide duruyor. Bu da Türk solu'nun laikliği, dini yok sayacak kadar katı algılamasından kaynaklanıyor. Onlar böyle bir tutum içine girince ipler kopuyor tabii. Şayet Türk solu, sosyalliği ve demokrasiyi içine sindirebilmiş olsaydı Türkiye'de ne bu gerginlikler yaşanırdı, ne de birbirine düşman karşı gruplar olurdu. Türk solu hep kolaycılığı seçti ve "laik" düşünceyi savunmanın kendisine kazandırdığı avantajların üzerine yattı. O da yetmedi, "laiklik" anlayışını ideoloji haline getirip tüm diyalog kanallarını kapattı. Sol'un ketumluğu Sol'un bu taassup derecesindeki saplantısı ve eline her fırsat geçtiğinde muhafazakarlara saldırması, karşı tarafı rencide ettiği gibi onların güvenini de yok etti. Bugün, "Ben Müslümanım" diyen bir insanın sol düşünceli birisi ile oturup konuşması, bazı ortak konularda uzlaşmaya varması hayal bile edilemez. Niye? Güven yok çünkü. Bu gerilim tabii ki, 'düşman kardeşler' çıkardı ortaya. Bu kamplaşma sadece sosyal hayatta kalsa yine iyi; ekonomiye de yansıdı. Solcu sağcı ile iş yapmıyor, sağcı solcuyla. Herkes ayrı galaksilerde yaşıyor. Hem de diğerinden habersiz ve de zıt düşünceler içinde. Birbirinden farklı düşünceye sahip olsalar dahi kişi ve kurumların bazı projeler etrafında hiç tereddüt etmeden toplanabilmesi lazım halbuki. Farzımuhal, Abdüllatif Şener, Deniz Baykal'ın liderliğini yaptığı CHP'ye girmiş olsa, kaç gün kalabilir? Tüm parti örgütü ayağa kalkar, "Ne işi var bu yobazın partimizde?" diye. Sağda da dejenere olan taraf yok değil, var. Ancak, savunduğu düşünceyi sahiplenmesi sola göre daha tutarlı ve daha samimi. O da kendisini besleyen kültürü eğip bükmeden algılayıp uygulamasından kaynaklanıyor. Sol'da ise yok bu. Lafa geldi mi, hepsi 'sosyal demokrat' ama iş fiiliyata döküldü mü, kendisinden başka kuş tanımıyor hiçbirisi de. Dolayısıyla, sözleriyle davranışları birbirini tutmuyor. Şayet, sol bu yanlıştan vazgeçmiş olsa Türkiye bugünkü Türkiye olmaz. Batı ülkeleri gibi kalkınmış ve refahı yakalamış olur. Ama nerde?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.