Bizim gazetenin Spor Müdürü Sadık Söztutan bir sohbet esnasında, 'Bazen de futbol yaz' dedi bana. Anlamam ki, ne yazayım? Bu oyunun 11'er sporcudan oluşan iki takım arasında oynandığını biliyorum sadece! Ha, bir de Cimbomluyum. Sonra düşündükçe bu konuda yazabileceğime hükmettim. Ne de olsa dünyanın en büyük endüstrisi. Trilyon dolarlar dönüyor bu işte.Tekstilden, uçak sanayiinden ve hatta modadan daha popüler. Bu kesin. Eh böyle büyük bir deryada ben de ufak tefek bir balık tutarım herhalde, deyip daldım içine. Neresinden bakarsanız bakın 6 milyarı aşan dünyalının en az 5 milyarı bu konu ile yakından ilgili. Hiç alâkam yok, diyene rastladınız mı siz hiç? Kadınlar mesela. İlgisiz görünürler ama 'kuma' neyse futbol da odur onlar için. İlgisiz kalmaları mümkün mü? Futbol, teknik ve estetiğin şov dalgalarıyla zirveye taşındığı bir gösteri sanatı. Moda bu sektörden besleniyor. Reklam desen yine öyle. Siyasetçinin futbolu gözardı etmesi düşünülemez bile. Global bir endüstri yani. Ekonomi ve siyasetle güçlü bağları olan futbolun sosyoloji ve toplum psikolojisiyle alâkısı yok, sanmayın sakın! Var ki ne var! Sanatçılar mesela. En büyük tutkusudur onların bu spor dalı. Futbol olmasaydı televizyonlar nasıl reyting alır, işsiz kalan hakem ve futbolcular nasıl geçinirdi acaba? Başbakan veya bakanlarla görüşmek için yanıp tutuşan iş adamları; futbol kulüp başkanlıkları olmasaydı hangi ipe sarılırdı, hiç düşündünüz mü? Bu kadar şaşaalı bir sporun şiddetle iç içe olması neyin nesi peki? Elindeki tornavidayı en yakın arkadaşının böğrüne saplamayan bir insanın ruh halini iyi incelemek lazım aslında. Bu tip şiddet olayları bir sonuç gibi geliyor bana. Sporla uzaktan yakından bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Türkiye'de stada gitmek yerine televizyondan izlemeyi tercih ediyorum ama başka ülkelerde bir hayli maç seyrettim. Adamlar stada gelmiyor da sanki operaya gidiyor! Bizdeki gibi sabahın köründe stadyuma girip akşama kadar nara atmak yok oralarda. Maç başlamadan 15 dakika önce stada geliyor ve tribünlerde yerlerini alıyorlar. Tezahürat yok değil, tabii ki var ama öyle hoş görüntüler çıkıyor ki ortaya, seyretmeye doyamaz insan. Karşı tarafa atılan laflar bile zeka dolu. Kompleksten dolayı söylemiyorum bunu. Gerçek! Peki nasıl oluyor da bu spor bizde teröre; onlarda şova dönüşüyor? Benim tespitim şu: Onlar stada bizim kadar stres taşımıyorlar bir kere. Kitap okuyarak; sinemaya giderek; seyahat ederek; kültür merkezlerine uğrayarak ve de alışveriş yaparak zaten atıyorlar stresi. Kalanı da enerji oluyor anlara. Bizde öyle mi ya? Genç adam ne bir eğlence yerine gidebiliyor, ne kültür merkezine, ne de bir alışveriş merkezine uğrayıp ihtiyacını karşılayabiliyor... Ağzına kadar negatif enerji dolu. Daha stadyuma girerken sataşacak adam arıyor. Arbede çıkar rahatla! Bütün derdi bu. Stadyum, kara öfkenin kusulduğu tek mekan. Orada rahatlayamamışsa bu sefer kendini caddeye atıp geçen araçlara zarar veriyor. Yetkililerin bu gençleri stadyuma gelmeden önce eğitmesi ve hatta onları iş sahibi yapmak için kafa yorması gerekiyor. > MI ACABA?!. 4 milyar dolarlık serveti olan John Caudwell, 10 sterlin vermemek için saçlarını kendisi kesiyormuş... İnsanın kalbine cimrilikle zenginlik birlikte mi giriyor ne? *** Türkiye'de yöneticilik hâlâ erkek işiymiş... Kadının evdeki hükümranlığı sayılmazsa tabii! *** Bush'un sözünü dinleyen Erdoğan, Başbakanlık Ofisi'ni İstanbul'a taşımaya karar vermiş... Taşısın, taşısın; perişanlığımızı görür hiç olmazsa! *** Çay tüketiminde dünya yedincisiymişiz... Ne bulduk da tüketmedik ki? Bizim sıkıntımız üretimde!