Sayet birisi, 'Ülen, eşşek gibi çalışıyorum yine açım, yine açım' diyor ve hele bir de işletmeciyse bunu söyleyen; orada duracaksın! Neden? Doğru zamanda doğru kararı veremeyenin eline o işletmenin hamallığını yapmaktan öte bir şey geçmez de ondan... Firma daha kurulduğu an zaten suya düşen taş dalgası gibi etrafa yayılma başlar. Daha doğrusu işletme kendi kendini büyütür. O işletmeyi yöneten kişinin esas görevi, bu büyümenin yönünü tayin etmektir. Şayet karar verici vizyonsuz ve kısa görüşlüyse o firma eninde sonunda duvara toslar. Yok, stratejik karar veren bir lidere sahipse; o zaman da firma önüne çıkan fırsatları değerlendirip şaha kalkar ve kalıcı bir büyüklüğe kavuşur. İşte o kararı veren lidere stratejik lider denir ki, bizim ülkemizde fazla yok maalesef. Ağlayan sızlayan var da, lider yok. Size anlatacağım firma hikâyesine ister başarı öyküsü deyin, isterse liderin önemini anlatan bir ibret vesikası. Firma adı: Fatinoğlu Holding, Marka: Sanica, Sahibi: Ali ve Hüseyin Fatinoğlu. İşte hikâye: Ali ve Hüseyin küçük bir atölye açıp işe başlıyorlar. Yaptıkları iş; seramik üzerine dekor yapmak. O gün için farklı bir iş. Fazla para kazandırmıyor ama sektöre girmede anahtar rol oynuyor. Bu dediğim 1987 senesi. O günlerde küvet sıkıntısı baş gösteriyor piyasada. Ağabey, 'Biz küvet de yaparız' diyor ve yapıyorlar. Elyaf, polyester, mermer tozu ve yapıştırıcı... Bunları karıştır, kalıba dök, çıkar. Dök, çıkar. Bu iş seramiğe göre daha kârlı. Bir gün geliyor, elyaf krizi başlıyor. İki kardeş bunun da çaresini buluyorlar: Elyafsız kuvet üretimi. Hem talebe cevap vermiş oluyorlar, hem de maliyetler düştüğü için iyi kâr ediyorlar. İlk kahverengi küveti yapan da onlar. Atölyeler çoğalıyor tabiî. 1983'e kadar böyle gidiyor bu. O gün bir Rus müşteri gelip akrilik küvet siparişi veriyor onlara. Bizim kafadarlar, hiç tereddüt etmeden 'Peki' diyorlar bu teklife. Diyorlar demesine ama onlar da bilmiyor akrilikli üretimi!.. Fakat, azim bu. Bir numune yapıp gönderiyorlar. Cevap: Okey. Peşi sıra üretim. Ama ne üretim! Her hafta bir TIR jakuzili küvet gidiyor Moskova'ya. İşler hem içeride, hem Rusya'da iyi mi iyi. Para da kazanıyorlar. Beylikdüzü'nde hemen bir tesis inşa ediyorlar. Radikal karar Yine o günlerde İstanbul susuzluktan kırılıyor. Hemen su deposu üretiyorlar. Satışlar yine peynir ekmek gibi. Bizim iki kafadara o günlerde bir de unvan veriliyor. Tuttukları altın oluyor ya, bundan mı, yoksa beyinlerindeki pırıltıdan mı bilinmez ama; 'Altın Çocuklar' deniyor onlara. 1994'e kadar da öyle devam edip gidiyor. 5 Nisan Kararları'nın ardından yaşanan devalüasyon ve yerle bir olan ekonomi. Herkes gibi Altın Çocuklar'ın 'Sanica'sı da etkileniyor tabiî. Bu etkilenme, kârdan zarar etme şeklinde oluyor ama oluyor işte. Ali bey, elini şakağına dayayıp düşünüyor. O günlerde ağabey Hüseyin de, ABD'ye gidip gelmiş. Orada inşaat malzemesi yapıp satan bir firmanın sahibi, ona, 'Evlat, bana gençliğimi hatırlattın. 30 sene önce biz de bu üretimi yapıyorduk' diyor. Ali bey, bu sözü de duyunca; 'Bu böyle gitmez' deyip radikal bir karar veriyor: 'Mevcut faaliyetin hepsini durdurup yeni bir üretime geçeceğiz!' Para kazanıyorlar, bayileri hâlâ onlara bol miktarda sipariş de veriyorlar ama olsun. Ali bey karar veriyor bir kere. Böyle sığ ve dalgalı bir ekonomide para kazanmak istiyorsan, ihracat yapacaksın. Rusya'nın tadını da aldı ya, öyle düşünüyor Ali bey. Mevcut üretimden vazgeçip tesislerin tamamı yenileniyor tabiî. Şimdi, 'İyi ki o kararı vermişim', diyor Ali bey, çünkü, 200 modelden fazla küvet üretiyor ve bunun dörtte üçünü ihraç ediyor. Hele bir de Fransız Finnmetal'den 12 milyon Euro'ya satın aldığı radyatör fabrikası var ki, orayı gezdirirken yaşadığı keyfi anlatmak mümkün değil. Şimdi o radyatör fabrikası altın yumurtlayan tavuk! 80 milyon Euro'ya babanın oğluna sat. Doğalgaza geçen Türkiye'de herkes radyatör istiyor çünkü.