Su akar Türk bakar

A -
A +

Vücudunun yüzde 65'i su, damarlarında dolaşan kanın yüzde 95'i yine su olan ve günde ortalama 2 litre sıvı tüketmesi lazım gelen insan için su ne büyük bir nimet! Dünyada 1.1 milyar insan sudan mahrum yaşıyor. Sağlıklı su içemeyenlerin sayısı ise 2 milyar 600 milyon kişi. 7 milyon kişi de suyla ilgili hastalıktan ölüyor. Bunlar dünyanın gerçeği. Türkiye'ye gelince durum değişiyor. Değişiyor çünkü, Türkiye "Zengin kaynakların fakir bekçisi" görünümünden çıkamıyor bir türlü. Türkiye'nin hemen her köşesi su kaynıyor. Sadece kaynak suyu zengini değil, aynı zamanda mineralli su yönünden de çok büyük imkanlara sahip bir coğrafyada bulunuyor Türkiye. Buna rağmen ülkemizde hâlâ hem kalitesiz su tüketiliyor, hem de ihracat imkanlarından yeteri kadar istifade edildiğini söylemek mümkün değil. Bu manzarayı görüp de, "Su akar, Türk bakar" diyen kişinin alnından öpmek lazım. Tabii ki, esas elinden öpülecek olanlar mevcut su potansiyeline ekonomik fonksiyon yükleyen ve ülkeye sudan para kazandıranlar olmalıydı ama yok. Yok maalesef öyle bir babayiğit bu memlekette! Geçen hafta 22 Mart Dünya Su Günü kutlandı Meksika'da. Aynı gün İstanbul'da da "Su ve Su Ürünleri Panelleri" vardı. Dünya, önümüzdeki günlerde daha ciddi boyutlara gelecek olan susuzluğun çarelerini aradı. Türk sucuları ise 600 milyonluk Avrasya pazarına nasıl su satabileceğini tartıştı. 5-7 Mayıs 2006 tarihleri arasında İstanbul Hilton'da gerçekleştirilecek olan "Avrasya İçecek ve Sanayi Fuarı"nın ön hazırlığı niteliğindeki bu panelde çok önemli mesajlar verildi ve sektörün içinde bulunduğu ataletten çıkış yolları arandı. Vah! Vah!.. Görünen o ki, AB eşiğine kadar gelen Türkiye'nin vakit kaybetmeden hemen su ve su ürünleriyle ilgili ciddi bir kanun hazırlaması gerekiyor. Bugün İstanbul'da 210 adet ruhsatlı su firması var ancak, bunların sadece 30 kadarı sağlıklı su üretiyor. Geriye kalanlar ise çeşmeden akan Terkos suyundan bile kalitesiz su satıyor!.. Bu sektör sadece su demek de değil. Mineralli su, gazoz, meyve suyu, çay, kahve. Ve bir de bu ürünlerin ambalajlanması meselesi var. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde dev bir sektör çıkıyor ortaya ama bu sektördeki firmalar para kazanıyor mu? Kanun olmadığı için denetim de olmuyor haliyle. Yapılanlar da engellemeden öte gidemiyor. Hele kamu, destek olmaktan çok köstek olma özelliğini sürdürüyor. Bu kadar kıskacın arasında kalan sektörün başını çıkarıp soluk alması bile imkansızlaşıyor tabii. Hamidiye Kaynak Suları Genel Müdürü Kenan Kılıç, dünyada 2 milyar dolarlık bir su pazarı olduğuna dikkat çektikten sonra "Türkiye'nin bu pazardan aldığı pay ancak 25 milyon dolar" dedi. Vahameti görüyor musunuz? Su kaynakları bakımından çok zengin olmasına rağmen Türkiye bu pazardan neredeyse yüzde 1 nispetinde pay alabiliyor! Size de garip gelmiyor mu bu? Maden Suyu Üreticiler Derneği (MASUDER) Genel Sekreteri Nizamettin Şentürk'ün mineralli su için söyledikleri ise daha da vahimdi. 225 adet mineralli su kaynağına sahip olan Türkiye'de kişi başına tüketilen mineralli su miktarı 2.5 litre. Avrupa'da ise 60 litrenin üstüne çıkıyor bu rakam. Tek teselli edici açıklamayı belki de Çaykur Genel Müdürü Ekrem Yüce yaptı. Çünkü, çay artık eski günlerdeki gibi kalitesiz üretilmiyor. Ayrıca, müstahsilden çay alımları da siyasi endişelerle değil, piyasa şartlarına göre yapılıyor. Çaykur 35 senede ilk defa kâr etmiş. Kaliteyi öne çıkardığı için olmuş tabii bu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.