İstanbul'a gelen sadece bahar olmadı; Goya da geldi ve dünden itibaren sanatseverlerle buluşmaya başladı. Çağdaş sanatın dev isimlerinden biri kabul edilen Goya'nın eserleri 29 Temmuz 2012'ye kadar Pera Müzesi'nde sergilenecek. Goya malum, Fransa'nın meşhur edebiyatçı ve şairi Victor Hugo ve Baudelaire gibi sanatçıları derinden etkileyen bir İspanyol ressam. Goya enteresan bir sanatçı, ayrıca. Enteresanlığı iç dünyasından kaynaklanıyor. Bir taraftan saray ressamlığı yapıp iyi para kazanırken, bir yandan da gravürleriyle özgürlük mücadelesi verdi. İspanyol bağımsızlık iç savası Goya'yı çok etkiledi mesela. Fırçasını sansürsüz ve korkusuzca kullandı o dönemde. "Savaşın Felaketleri" serisini yapıp İspanyol halkının özgürlüğe koşuşunu hızlandırdı. Goya o günkü gravürleriyle, bugünün savaş muhabirlerinin yaptığı işi yaptı bir nevi ve savaşın dehşetini anlattı. Pera Müzesi'ndeki sergide Goya'nın "Boğa Güreşleri" serisi de var. Boğa güreşleri Goya'nın da ilgi alanına giriyordu, geçim kaynağı da oldu. İspanya Kralı VII. Fernando kelimenin tam anlamıyla bir boğa güreşi tutkunuydu ve o günlerde parasız yaşayan Goya kralın bu zaafından faydalanmasını bilip yaptığı 40 gravür karşılığında yoksulluktan kurtuldu. Goya'nın "Boğa Güreşçisi" portresi de çok ünlü ve en değerli eserlerinden biri kabul ediliyor. Ki, bu eser Pera Müzesi'ndeki sergide yer alıyor. Ayrıca Goya'nın yakın arkadaşı Martin Zapater'in portresi de çok önemli. Goya'nın para almadan yaptığı bu portre de sergileniyor Pera'da. Pera Müzesi Müdürü Özalp Birol sergide 230 Goya eserinin bulunduğunu ve bunların maddi değerinin 8 milyon euro olduğunu söyledi. "Savaşın Felaketleri" ve Boğa Güreşleri" serisinin yanı sıra "Kapriçyolar", "Atasözleri ya da zırvalar" başlıklı iki gravür serisi daha yer alıyor sergide. Sergide çocuk gravürlerini görmek de mümkün. En sonuncusu ise çocukların savaş oyunu. Sergi bu oyun üzerine kurgulanmış zaten ve hemen ardından da ressamın savaş üzerine tablosu yer alıyor. Pera Müzesi'nde başka sergiler de var tabii. Osman Hamdi Bey'in "Kaplumbağa Terbiyecisi" başköşede duruyor. Eski ağırlık ve ölçü birimleri ile eczacılıkta kullanılan alet edevatlar da ilgi çekici. Kütahya Çinisi sergisi de görülmeye değer eserlerden bir diğeri. Sergiyi dolaşırken İnan Kıraç'la karşılaştım. Mutluluktan uçuyordu. Tebrik ettim kendisini. Duygularını almak istedim. "Harika" dedi. Pera Müzesi'ni, Suna ve İnan Kıraç Vakfı kurdu. Tepebaşı'ndaki bu müze için hiçbir harcamadan kaçınmadı vakıf. Dünyanın en ünlü sanatçılarının seçme eserlerini getirip sergiledi, sergiliyor. İnan Kıraç "Suna Hanımın servetinin 3'te ikisi kızımız İpek'e, üçte biri de vakfa kaldı" dedi. Vakfın ekonomik gücü artmış yani. İnan Kıraç, "TRT Binası'nı da müzeye katmayı çok arzu ettik ama olmadı" derken ağlamaklı oldu. Verilse ne hoş olurdu halbuki. İstanbul bu tür müzelere fazlasıyla ihtiyaç duyuyor çünkü. İnan Kıraç'ın "Vakıf müzeleri kamuya örnek oldu" şeklindeki sözleri çok anlamlı ve çok haklı bir söz. Devlet binlerce eseri sergileyemiyor. Çoğu depolarda bekliyor. Ha, bu arada unutmadan söyleyeyim. Van Gogh'un dünyasının dijital bir sunumla anlatıldığı "Van Gogh Alive" sergisi de eş zamanlı olarak İstanbul Modern'de sunuluyor. Kaçırmayın.