Geçen hafta yaptığım Doğu Karadeniz gezisi esnasında diğer iş adamlarıyla olduğu kadar, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük ile de sohbet etme fırsatı buldum. Küçük, sempatik bir insan. En önemlisi de kafasının arkasında bir şey olmaması. Özü sözü bir yani. Bu, önemli bir haslet tabii. İSO ile AK Parti İktidarı arasında limoni bir durum var mı acaba? Bu hususu da sorduk tabii Tanıl Küçük'e. Hemen belirteyim ki, Küçük ideolojik bir tavır içinde değil. O sadece, Türkiye sanayinin yüzde 40'ını temsil eden İSO'nun iktidara angaje olmuş bir görüntü vermesini istemiyor. İSO'nun geleneği de bu zaten. İSO hiçbir dönem siyasi angajman içinde olmadı. Sanayicinin rekabet gücünü artırıcı tedbirleri alması için hükümetlere baskı yaptı, sanayicinin uluslar arası aktör olması için taleplerde bulundu ama iktidar goygoyculuğu yapmadı. Belli bir mesafede durdu hep. Oda ve birliklerden beklenen budur aslında. Bu kurumların, iktidarlara yakın veya uzak durmasından ziyade, üyelerinin problemleri ile ilgilenip ilgilenmedikleri sorgulanmalı. Tanıl Küçük, "Hükümeti takdir etmekte hasis (cimri) davrandık" dedi. Kabul etmek lazım ki, samimi bir itiraf. Kurumların böyle bir görevi yok halbuki. Fakat, o yine de iktidarın hakkını teslim etmekte beis görmedi. Odalar objektif olmalı ve yatırımın önünü tıkayan engellere karşı tedbir alınmasını istemeli. Küçük de onu söyledi zaten: "Objektifliğimizi asla bozmadık ve bozmayacağız." Ayrıca, İSO'nun kabine üyesi bakanlarla problem yaşaması da bahis mevzu olmadı hiç. Gayet uyumlu çalışıyorlar. Hatta, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın ithalatı azaltmak maksadıyla yaptığı çalışmanın çok iyi sonuçlar vereceğine dikkat çeken Küçük, medyanın da bu projeye destek vermesini istedi. Mali Kural'ın seçimden sonraya kalması halinde ekonomide bir sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağını da sorduk kendisine. Hükümetin "seçim ekonomisi uygulamayacağız" şeklindeki sözüne güvendiklerinin altını çizen Küçük, "Ekonomi güçlü. Ufak tefek sapmalar olsa dahi sıkıntı olmaz" dedi. Eh, daha ne desin?! Yüksek vergi ve pahalı enerji fiyatlarının sanayinin rekabet gücünü azalttığı herkesin malumu. Bunu söylemeyip de, "hayatımızdan memnunuz" mu desin?!. Derse, görevini yapmamış olur! Dediğim gibi onun görevi, temsil ettiği kitlenin menfaati ve çıkarını savunup şartların iyileştirilmesini sağlamaktır. Başbakan Erdoğan'ın tarzı biraz farklı tabii. İyi niyetine güvenip "Ben sizin için çalışıyorum, bana gölge etmeyin" diyor ve eleştirilere tepki gösteriyor. Başbakan, "dostun acı söyleyeceğini" hatırdan çıkarmaması lazım. Oda ve birliklerin de objektifliklerini bozmamaları. Ki, orta yol bulunmuş olsun.