İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Kent merkezlerine özel araç girişinin bir bedeli olmalı, bunun üzerinde çalışıyoruz" demiş. Vay, sen misin diyen? Tefe koydular adamı. Tayyip Erdoğan'ın da geçmişte yaptığı buna benzer bir açıklamayla başlayan salvolar peş peşe geldi. Ne Erdoğan'ın "İstanbul'a gelenlerden vize istensin" demesinin çağdışılığı, ne de Topbaş'ın bu sözleri de aynı saçmalıkta olduğu kaldı. Hatta Burhan Özfatura'nın taa 1996 senesinde aynı projeyi benimseyip tıpkı Erdoğan gibi onun da aynı nakaratları tekrarlamış olduğu bile sıkıştırıldı satır aralarına. Bununla kalsa yine iyi. Kadir Topbaş, üstüne üstlük bir de 'teker bastı parası' uygulamasının Londra'da olduğu gibi ABD ve Singapur'da da uygulandığını vurgulamış ki, nasıl söylermiş bunu! Medya leşkerleri kalemleri çekip savaş ilan ettiler adeta. Topbaş'ın örnek gösterdiği o belediyeler şehrin 'ırzına geçilmesine' asla ve kat'a izin vermezlermiş. İstanbul ise bakımsızlıktan dökülüyormuş. O belediyeler araçlardan 'teker bastı parası' istemeden önce belediyeden beklenen hizmetlerin hepsini yerine getirmişlermiş de ondan sonra halka dönüp "tek çare bu kaldı" diye ücret istemişlermiş. Yolları berbat, bir şehirden başka bir şehre gitmenin zahmeti, kalitesiz ulaşım araçlarının trafiği kilitlediği bir şehrin belediye başkanının böyle bir fikri gündeme getirmesi hem ayıp, hem de sorumsuzlukmuş! Eğri oturup doğru konuşalım. Buna bizim oralarda 'Bağcıyı dövmek' denir. Kadir Topbaş'ı savunacak değilim. 'Sütten çıkmış ak kaşık' olduğunu da söylemiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturalı 8 ay oldu. İstanbul senelerdir SOS veriyor; şehrin problemlerinin hiçbirisi yeni değil yani. Kadir Topbaş seçimlerden önce birçok şeyi vaat ettiyse de bunlardan ikisi çok önemliydi. Hatta, her şeyi içine alıyor bu iki madde. İstanbul'u turistik bir şehir yapmak, birincisi. Gecekondulardan temizlediği şehri depreme dayanıklı binalarla donatmak, bu da ikincisi. Topbaş'ın verdiği sözleri henüz gerçekleştirmemiş olması normal, geçmişten gelen verimsiz bazı projeleri by-pass etti çünkü; bazılarını yeniden gözden geçirdi ve hepsinden önemlisi; yapması gerekenleri ancak derleyip toparladı. Buna bir diyeceğim yok ama ne yapacağının İstanbullu tarafından hâlâ bilinmemesi bir handikap. Başkan'ın projelerini böyle parça parça değil de, bir bütün halinde halka anlatması ve bu fikirler etrafında bir konsensüs oluşması için tartışmaya açması lazım. Hem de gecikmeden yapmalı bunu. Doğruya doğru. Medyada çıkan eleştirilerin bu tarafına katılıyorum. Ancak, 'Bunlar muhafazakâr, hiçbir şeyden anlamaz' havaları yok mu? Kopuyorum! Neden hep o ideolojik bakış, ha neden? Topbaş'ın bilhassa tarihi yarımada için sarf ettiği bu sözleri hemen eleştirmenin ne anlamı var, bilmiyorum. Bu gibi uygulamayı sadece Londra ve Singapur da uygulamıyor. Paris, Amsterdam gibi şehirlerde de var tıpkısı. Hatta öyle ağır şartlar getirmişler ki, insan parmağını ısırır. Amsterdam'ın şehir merkezine özel araçla girmenin bedeli o kadar ağır ki, her babayiğidin harcı değil o parayı verip şehre girmek. Paris de öyle. Yeni belediye başkanı radikal tedbirler almış. Sokmuyor birçok aracı şehre. Ana arterler tıkış tıkışken, şehir merkezinde tıkır tıkır işliyor trafik. MI ACABA?!. İsrail çekirge istilasına uğramış... Çekirge çekirgeye karşı! Atlas Okyanusu'nun altından geçecek olan 'torpido' trenle, Londra-New York arası 55 dakikaya düşecekmiş... İngiltere, ABD'ye tam bağlanıyor demek ki! Türk toplumu artık fast food tarzında bayramlaşır olmuş... Eh, nasıl beslenirsen öyle yaşarsın!