Bahar geldi, bendeniz de leyleği havada görenlerdenim. Hafta sonu İzmit Kartepe'deydim, bugün de Şanlıurfa'da. Şanlıurfa'da görüp işittiklerimi dönüşte yazacağım ama Kartepe'deki Green Park Otel'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile yaptığımız sohbet doğrusu etkiledi beni. Türkiye doğru şeyler yapmaya başladı. Bunu Hisarcıklıoğlu'nu dinledikten sonra daha bir rahat söylüyorum. TOBB bugünlerde Avrupa Birliği (AB) müktesebatının Türkçe tercümesini ihaleye çıkardı. Türkiye'de bir ilk bu. Daha önce Kıbrıs'ta Annan Planı oylandı fakat, 19 bin sayfalık bu planın doğru dürüst tercümesi bile yapılmamıştı. AB müktesebatı ise 160 bin sayfa ve TOBB yapıyor bunu. Rifat Hisarcıklıoğlu'nun söylediğine göre TOBB sadece tercüme etmekle kalmayıp, kurduğu komitelerle ne ihtiva ettiğini de okuyup öğrenecekmiş. Komiteler şimdiden kolları sıvamış, bekliyor. Bu bilgiler daha sonra TOBB'un internet sitesine aktarılıp isteyenlerin bilgisine de sunulacakmış. Bu konuyu önemli yapan TOBB'un AB müktesebatını tercüme ediyor olması değil sadece. Bu işi ciddiye alması hepsinden önemli. AR-GE faaliyetleri olmayan, hiçbir meseleyi uzun soluklu düşünmeyen, master planları olmayan ve dolayısıyla geleceğe ait stratejisi bulunmayan bir Türkiye profili içinde TOBB'un bu tavrı çok önemli bir yere oturuyor. Ciddi bir boşluğu dolduruyor. Bu ve buna benzer davranışlar sıklaşırsa, Türkiye hakkında hem bizim, hem de dışarısının düşünceleri değişir haliyle. Sığ düşünen bir ülke gidiyor, sorumluluk duygusuyla elini taşın altına sokan bir Türkiye geliyor. Sevinilmez mi buna? Sevinilir elbette ama vakit henüz erken bunun için. TOBB şu dört senelik Hisarcıklıoğlu döneminde tam bir transformasyon yaşayıp vizyonunu parlattı. Yarı kamu kuruluşu özelliğine rağmen adeta tam bağımsız bir sivil toplum kuruluşu gibi faaliyet gösterdi bir kere. Hükümetlerin elini içinden bir türlü çekmediği bu kurum, şimdilerde siyasi otoritenin doğrularına doğru, yanlışlarına yanlış deme cesaretini de gösteriyor. Objektif yani. Bunlar iyi şeyler tabii. Hisarcıklıoğlu geçmişte seslendirdiği birçok meseleyi yine gündeme getirdi. Kayıtdışının meydana getirdiği çarpıklıkla söze başlayıp bürokrasinin hantallığını vurguladı, hukuk sistemindeki aksaklıklara temas etti ve verginin tabana yayılması için acilen bir şeyler yapması gereken Türkiye'de yüksek verginin bütün reformları dumura uğrattığından dem vurup lafın sonunu envantersizliğe getirip söze düğümü attı: "Sanayi envanterini çıkarmamak vatana ihanetle eş değerdedir!" Hisarcıklıoğlu'nun bu sözleri gerçek olduğu kadar, sorumluluk taşıyan sözlerdi de. "Bana yetki verin, envanteri çıkarayım" dedi çünkü. Bu sözler Hisarcıklıoğlu'nun boyunu aşan sözler, demeyeceğim; yaparsa yine o yapar. Başka bir makalede bu konuyu enine boyuna yazmam lazım. Yazmam lazım, çünkü; yetki verilmez, alınır. Bu bir. Bir de, Türkiye için çok ama çok önemli bu reformu yapmak için kamuoyunun ikna edilmesi ve bilgilendirilmesi lazım. Benim esas endişe ettiğim mesele bu. Türkiye'de kamuoyuna sormadan, danışmadan öyle bir iş yapma geleneği var ki, deme gitsin. Belki de esas reformun bu kafada gerçekleştirilmesi gerekiyor. > MI ACABA?!. * Monaco Prensi'nin ölümünü turizm gelirleri düşer diye Paskalya tatili bitinceye kadar gizlemişler... Elinoğlu para gelsin diye sekiz takla atıyor, biz ise gelmesin diye elimizden geleni ardımıza koymuyoruz! *** * Gaziosmanpaşa Adliyesi hakimlerinden Nursen Güven duruşmadayken çalışma masasındaki çantası çalınmış... O da duruşmaya girmeyip çantasına sahip çıksaydı!