Sivil toplum örgütlerinin demokrasilerin vazgeçilemez unsuru olduğunu herkes kabul ediyor. Bu kesin. Yanlış yapan iktidarların karşısına dikilip, gerekli ikazları yapmak gibi bir görevi olduğu da biliniyor bu kuruluşların ayrıca. Bütün mesele, doğru ve yanlışın iyi tespit edilmesi ve bu fikirlerin ideolojik zeminlere taşınmadan savunulmasıdır. Sık sık ideolojilerin meydan muharabelerine sahne olan Türkiye, çok çekti bu saptırmalardan. Ayrıca, geri kalmasının ana sebebi de budur. Toplumun ağır faturalar ödemesine sebep olan bu ideolojik kavgaları yapanlar, tabii ki 'sözde' sivil toplum örgütleri oldu hep. Devletin hatalarla dolu tepeden inmeciliği, çıkar ilişkileriyle sulandırılan bu örgütlerin ideolojileriyle birleşince, toplumun çatısı uçtu. Türk halkı, senelerden beri 'gerçek' sivil toplum örgütlerinin hasretiyle yanıp tutuşuyor. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, göreve geldiğinden beri çok çalıştı; iki gün Ankara'daysa, üç gün Anadolu'da dolaştı. Binlerce kilometre yol tepip kendisine bağlı oda ve borsaların dertlerini dinledi. Dinlemekle kalmadı, çözüm de üretti... Ayrıca, hükümetin doğrularına 'doğru', yanlışlarına 'yanlış' deme görevini de hakkıyla ifa etti. En önemlisi, bunu yaparken; dimdik durdu. Şirin gözükme endişesi olmadığı gibi ölçüsüzlük de yapmadı. Hükümetin bütçe disiplinine ve AB heyecanına aynı heyecanla destek verdi. Yeri geldi, 'rehavete kapılmayın' diye ikaz da etti onları. İSO, İTO ve ASO... Onlar da yaptı aynı sorumlulukla görevini. Hepsinin başarısı kendinden menkul. Kanunun verdiği bir özellik değil yani. TOBB ve diğer odaların çalışmalarına esas olan 5590 sayılı kanun, geçen 50 küsur sene içinde fonksyonunu yitirmişti, günün ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanıyordu... Değişti zaten. Cumhurbaşkanı imzalar ve yarınki TOBB Genel Kurulu'na yetişir mi bilinmiyor ama tasarı Meclis'te görüşülüp kabul edildi. Gönüllü kuruluşlar Türkiye, ihtiyacı olan sivil toplum örgütlerine yavaş yavaş kavuşuyor. Bu değişimin önü tıkanmamalı, aksine; açılmalı. TOBB yarı kamu kuruluşu ama yine de sivil toplum örgütü. Ciddi bir boşluğu dolduruyor. İş dünyası orada ifade ediyor kendini. Yeni çıkan kanunun, önümüzdeki 30 seneyi kucaklayan bir vizyona sahip olması lâzım. Ayrıca, geriden gelen gönüllü kuruluşlara ivme kazandırması da. İletişim de buna dahil mi bilmiyorum ama 'Bilişim meslek komitesi'nin bütün odalara şamil edilmesi iyi oldu. Oy kullanmak için aktif üye şartı da. Sanayici ve tacirlerden alınan üyelik aidatı ne oldu acaba? Bir firma, hiç istifade etmediği oda ve borsaya aidat ödemek zorunda kalıyor ki, doğru değil bu. Odalar bugün darphane gibi. Hakeza TOBB. Karun kadar zengin ama elindeki parayı kullanamıyor, eli kolu bağlı çünkü. Sivil toplum örgütlerinde seçim, en az denetim kadar önemli. TOBB Başkanı'nı Genel Kurul'daki delegeler seçiyor. Birlikte çalışacağı yönetim üyeleri ise konseyler tarafından. Hani ekip çalışması? Bakalım, yeni kanun her ikisinin de tek elden seçilmesini sağlayacak mı? Mevcut tasarı, görev sürelerini dört yıla çıkardığı gibi 'en fazla iki dönem başkanlık' yapma sınırını da getiriyor. Bu iyi tabiî. Dört yıl için seçilen yöneticilerin yılda bir defa toplanan genel kurul tarafından denetlenmesi ise doğru bulunmuyor. Üç dört aylık dönemlerde denetlenmesi isteniyor ki, mantıklı. Öte yandan, Meclis'e sevk edilen metinde, TOBB Başkanı'nın sıfatının, 'Genel Başkan' şeklinde ifade edilmesine İSO tepki gösteriyor mesela. 'Biz ne sendikacıyız, ne de siyasi parti. Böyle tabirler bizim teamüllerimizi ve temsil ettiğimiz geleneği yansıtmaktan uzaktır, diyor. Yarın Ankara'dayız. TOBB Genel Kurulu'nda siyasetçileri dinleyeceğiz, daha önemlisi, Anadolu'dan gelen onca delegenin nabzını tutacağız.