TOBB ve TÜSİAD

A -
A +

Türkiye'deki kayıkçı kavgalarını veya geyik muhabbeti kıvamında yapılan tartışmaları anlamak mümkün değil. 17 Aralık'tan beri "Başmüzakereci kim olacak?" kavgası yapıldı bu ülkede. Bendeniz sivil birisinin seçilmesini isterdim ama Ali Babacan atandı ve kapandı bu mesele. Şimdi de Babacan'ın heyetinde TOBB mu, TÜSİAD mı yer alsın kavgası var! Bu iki sivil toplum örgütü arasında böyle bir rekabet havası estirilmesine hiç gerek yok aslında. Nedenini de söyleyeyim. AB ülkelerinde üç aşağı beş yukarı 100 kadar ciddi sivil toplum kuruluşu var. Sayıları çok aslında da, sivil toplum örgütlerinin üst kuruluşu bu sözünü ettiklerim. Bankacılık ve finans, tarım, turizm, sanayi, dış ticaret, ulaştırma, bilişim, eğitim ve diğer hizmet sektörleri... Bu sektörlerin temsilciliğini; devletin yönlendirdiği kamu kuruluşları değil de, belli bir çatı altında toplanan sivil toplum kuruluşları yapıyor orada. Ayrıca, laf olsun beri gelsin türünden değil bu temsilcilik haaa. Sapına kadar yapıyorlar bu görevi. Yavaş yavaş kongrelerini Türkiye'de de yapmaya başlayan bu kuruluşlar, kendi meselelerini çok iyi biliyorlar bir kere. Ayrıca, bilgileri; kendi ülke hudutlarıyla sınırlı değil. Bütün dünyadaki gelişmeleri takip ediyor ve global rekabet şartlarının hepsini yerine getiriyorlar. Başka bir ifadeyle, bugün bizim uymamız istenen AB normlarının hemen hepsini uyguluyorlar. AB'ye üye olmak isteyen Türkiye'nin bu normları yakalaması, başmüzakereci ile falan olacak bir şey değil. Sivil toplum örgütlerinin bu meseleyi çözmesi ve global kriterleri kendi sektörlerinin kriterleri yapmasıyla mümkün ancak. Lafın ucuna düğüm atarken; noktayı şöyle koymak istiyorum: Masa başında alınan kararların hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Onlar siyasi kararlar. Hedef tespiti için mutlaka lazım ama o kadar. Masa başında çizilen iskeletin içini sivil toplum örgütlerinin doldurması lazım. Bu sivil toplum örgütlerinin lobisi yoksa, bilin ki, AB üyeliği de yok! Bu konu, bu kadar önemli yani! TOBB ve TÜSİAD'ın "Müzakere Heyeti"nde yer almak istemesi, geçmiş geleneklerin bir devamı. Rant meselesi yani. Ama Türkiye'nin artık bu gibi kötü alışkanlıkları terk etmesi lazım. Yoksa, global dünyada yer almak için tek bir adım dahi atamayız. Çiftçimiz şayet AB çitfçisi ile görüşüp müzakere edebiliyorsa; bankacılık sektörünün AB normları ile herhangi bir problemi kalmamışsa; çevreciler AB'deki çevrecileriyle aynı dili kullanıyorsa; Türkiye'yi AB'ye alırlar. Yoksa, Türk'e Türk propagandası yapıp günümüzü gün ederiz. Ki, zaten hep bunu yaptık ve elimiz boş kaldı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.