"Dünyada mekan, ahirette iman" demiş atalarımız. Ezbere dememişler tabii. Dinimiz evi rızıktan sayıyor her şeyden önce. Kardan kıştan, soğuktan tipiden koruduğu yetmiyormuş gibi insanın namusunu da koruyor ev önemli ölçüde. Tam bir mahremiyet alanı yani. Türkiye'de ev bir ihtiyaç olarak önemseniyorsa da evin nizami olması hususu hiç ciddiye alınmadı, alınmıyor. Derme çatma evler... Yıkık dökük binalar... Onların plansızlığı ve projeden mahrum oluşu, fevkalade kirliliğe neden oldu. Ev düzgün değilken sokak veya caddenin düzgün olması mümkün mü? Sokak ve caddeler yerli yerinde olmayınca da şehirler kargacık burgacık olup çıkıyor haliyle. TOKİ'nin başlattığı "toplu konut" hamlesi bir taraftan vatandaşın ev problemini çözerken, bir taraftan da Türkiye'nin planlı şehirlere kavuşmasına neden oldu. Böyle bir geleneği başlattı en azından. Evet, 280 bin evle Türkiye'nin şehirleri yerli yerine oturacak değil elbette ki ama bu bir başlangıç. Zararın neresinden dönersen kârdır, diye boşuna dememişler. TOKİ, Türkiye'de zarardan dönüşün miladı oldu. 81 ilde 280 bin konut inşa ettiklerini vurgulayan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Erdoğan Bayraktar, "Hedefimiz 500 bin konut" dedi. Mesele, sadece devletin bir kurumunun vatandaşa ev yapıyor olması olsaydı, dönüp bakmazdım. Anayasa bile evsize ev diyor. Yapacak tabii. De... TOKİ'nin yaptığı bunun çok ötesinde ve bir o kadar da önemli. Üzerinde durmak lazım. Kayseri'den Niğde'ye bozkırları aşarak gidiyor insan. Aradaki uçsuz bucaksız ova ağaçsız! Bırakın Kayseri, Niğde'yi İç Anadolu'nun geneli öyle. Doğu veya Güneydoğu Anadolu'dan uçağa bindinizde şöyle bir bakın aşağıya. Marmara Bölgesi'ne kadar her yer yağır eşek sırtı gibi! Orman namına ne varsa kazınıp yok edilmiş. Yazık! Küresel ısınmanın gelip kapıya dayandığı bir asırda yaşıyoruz. Kuraklık korkusu hepimizin yüreğine oturdu daha şimdiden. Eee, hangi orman ve ağaçla koruyacağız kendimizi bu tehlikeden? Zaten, su yönünden pek zengin olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bir de bunu tuzu biberi var. Yağışı sağlayan ormanların olmaması, felaketi daha da büyütüyor tabii. Çok yönlü faaliyet Tedbir olarak suyu idareli kullanma tavsiye ediliyor edilmesine de bu yetmez! Anadolu'nun ağaçlandırılması hâlâ düşünülmüyor. Nasıl düşünülsün ki? Üzerinde yaşadığımız ülke eline baltayı alanın ormana daldığı bir ülkede! Katleden bir toplumun yaşatma kültürü olur mu? İyi ki TOKİ var. TOKİ bu kültürü değiştiriyor. Yaptıkları sitelerde öncelik peyzajdaymış. Öyle söyledi Erdoğan Bayraktar. Dolayısıyla, TOKİ'yi kamu adına inşaat yapıp halka ev dağıtan bir kurumdan çok daha öte bir konumda görüyor ve bu özelliğinden dolayı tebrik ediyorum kendilerini. İstanbul'a bir bakın hele. Deprem tehlikesiyle yaşayan, plansız evlerinden dolayı itfaiye araçlarının dahi girmesine müsaade etmeyen cadde ve sokaklarla dolu bir şehir!.. Böyle bir şehir akıllı planlar olmadan modern hale gelebilir mi? TOKİ'nin yaptığı sitelerle oluyor bu ama!.. Geçenlerde TOKİ'nin Bor'da inşa ettiği 2 bin 380 konutun teslim törenine katıldım. Muazzam bir site olmuş. Sosyal tesisleri, altyapısı, spor kompleksi, alışveriş merkezi ve yollarıyla gerçekten müthişti. Yeşil alanlar, çocuk parkları ve bunları kalıcı yapan akıllı bir peyzaj. Türkiye bu konuda maalesef çok geç kaldı. Avrupa'nın 150-200 sene önce başlattığı planlı şehir anlayışı bizde yeni yeni başlıyor. O da önemli ölçüde TOKİ sayesinde ha, onu da söyleyeyim. Dedim ya TOKİ, evsizi ev yapan bir kurum olmaktan çok öte bir fonksiyon icra ediyor. Hem de bütün bunları kamunun sırtına yük olmadan yapıyor. Finansman yönünden Hazine'den beslenmiyor bir kere. Dar gelirliye ev yapıyorum diye yan gelip yatma gibi bir alışkanlığı da yok. Alt ve orta gruba uygun evler yaptığı gibi lüks konutlar da inşa ediyor. Buradan kazandığı parayı da dar gelirliye yaptığı evlerin finansmanında kullanıyor. Bir taraftan ev yaparken, bir taraftan da devlete yük getirmeden finansman üretiyor yani. Kayseri'ye giderken uçakta Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e rastladım. Biraz hasbihâlden sonra konu TOKİ'den açıldı. "Erdoğan Bayraktar çalışkan ve aynı zamanda başarılı bir teknokrat" dedi Sarıgül. Birisi Başbakanlığa bağlı görev yapıyor. Diğeri, Başbakan'ın partisine muhalif bir siyasetçi ama iş icraata gelince, Sarıgül hiç tereddüt etmeden "Başarılı" diyebiliyor. Bu da güzel bir şey. Türkiye demek ki, çalışanın hakkını teslim etmeyi öğreniyor. Belki de en önemlisi bu.