Türkiye ekonomisi bu işte!..

A -
A +

Türkiye ekonomisi iki dönemli. Biri 1980 öncesi, diğeri sonrası. 1980 yılı bir nevi milat yani. 1980 öncesi Türkiye âdeta bir köydü. Bilhassa ekonomi yönünden böyleydi bu. GSMH'sı da küçüktü, Bütçe'si de. Hele vizyonu, küçüğün de küçüğüydü!.. Hadiselere at gözlüğüyle bakardı herkes. Ülkeyi yönetenler için de geçerliydi bu, özel sektör için de. Öyle kanunlar vardı ki, kimi kimden koruduğu belli değildi ama varlardı. "Türk Parasını Koruma Kanunu" mesela. Cepte 1 dolar taşımak suçtu. Hele "İthal İkameleri." Bazı kişileri ihya etmekten başka bir işe yaramazdı. Rahmetli Turgut Özal, önce zamanın Başbakanı Süleyman Demirel'in, ardından 12 Eylül Yönetimi'nin ve daha sonra da halkın kendisine verdiği yetkiyi kullanıp yıktı bu duvarların çoğunu. Kambiyo Rejimi'ni değiştirdi. Prangalardan kurtulan ekonomi büyümeye başladı tabii... 1980'den önceki kötü alışkanlıklardan biri de, "Cebine giren parayı kendine ait saymak"tı. Devleti yöneten veya sanayici... hepsinde vardı bu alışkanlık!.. En basiti SSK ve Bağ-Kur primleri. Bu fonlarda toplanan paraların bir gün gelip tekrar hak sahiplerine iade edileceği hususu kimsenin aklının ucundan dahi geçmedi. Alıp alıp harcadılar. Sonrası malum, emekli maaşını kamu bankaları ödedi ve bilançolarına "görev zararı" yazdı! İş adamları da öyleydi. Malı sattı mı, eline geçen parayı cebine atar ve caka satardı; cebindeki şişkinliği göstererek. Sadece cep olsa yine iyi... katlar... yatlar... yazlıklar alınır ve sürdürülürdü bu kasım kasım kasılma halleri. Plan, program, strateji diye bir şey yoktu hiçbirinde. Devletten beslenme imkanı da vardı. Teşvikler, ahbap-çavuş ilişkileri, adam kayırmalar gırlaydı o günlerde. Hâlâ var ya! Devlet borç batağına batınca, borçlanma dönemi başladı. Bankalar, vatandaştan topladıkları mevduatı devlete satıyor ve yattığı yerden para kazanıyordu. Ballı börek! Kim istemez? 1980'li yılların ortasında Banker Kastelli namlı Cevher Özden çıktı piyasaya. Zeki adamdı. Bu börekten o da bal aldı fakat sistem ha bire kendini yeniliyordu ve bu değişim bazılarını silip atıyordu. Kastelli ve onun yolunu takip eden bankerlerin çoğu döküldü. Rahmi Koç ve Sakıp Sabancı gibi birinci kuşak patronlar iş başındaydı henüz. Sivil toplum kuruluşları da yoktu, profesyonel yönetici de. İş adamları ne diyecekse, sanayi ve ticaret odalarının meclis toplantılarında derlerdi. O vakitler holding de yoktu, gökdelen de. Şimdi her bir şey var. Türkiye büyüdü. Ama.. plansız büyüdü!.. Başta İstanbul olmak üzere sanayi şehirlerinin hepsi gecekonduların istilasına uğradı. 20-25 senede oldu bütün bunlar. Bu işin bir de gazetecilik yanı var tabii. Ekonomi gazeteciliği de 1980'den sonra oluştu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bizim tarafı anlatan bir kitap hazırladı, "Ekonomi Basın Tarihi" diye. Nurten Ertul'un editörlüğünü yaptığı bu kitabı okuyun, tavsiye ederim. Ertul'un yeteneği ve titiz çalışması çarpıcı bir eser çıkardı ortaya.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.