Türkiye "fırsatlar ülkesi" oldu mu gerçekten?

A -
A +

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin "fırsatlar ülkesi" olduğunu söylüyor. Öyle mi acaba? "Fırsatçılar ülkesi" olan Türkiye, kendine çekidüzen verip "Fırsatlar ülkesi" oldu mu gerçekten? Bir ülkenin 'fırsatlar' ülkesi olması da mümkün, 'fırsatçılar' ülkesi de. Tabii tercih meselesi. Türkiye'de hukuki altyapı doğru dürüst kurulsa, sosyal yapı ona göre şekillendirilse, ekonominin trafiği kuralına göre işletilmiş olsa idi Türkiye bir 'fırsatçılar ülkesi' değil de 'fırsatlar ülkesi' olurdu. Sistem kurulmadı ve dolayısıyla diğerinin omzuna basan kazandı. Fırıldakçılar, üçkağıtçılar, suiistimalciler zenginleşti. Ahbap-çavuş ilişkisine giren ihya oldu... Dürüst olanlar ise battı. Türkiye'nin geçmişi bu. Tayyip Erdoğan, 'fırsatlar ülkesi' derken, Türkiye'nin değiştiğini de söylüyor bir yerde. Bendeniz şahsen o kanaatte değilim. Daha doğrusu, Türkiye'nin bu konuda daha bir fırın ekmek yemesi gerektiğine inanıyorum. Sebebini de söyleyeyim. Kalkınmış ülkelerde yatırımın nasıl yapıldığını biliyorum da ondan. Yatırımcı, o bölgenin o konuyla ilgili görevli kişisine gidiyor ve bütün işlerini o memurla hallediyor. Hem de en pratik şekilde. Yatırımın yapılacağı yerin tespitinden tutun da hangi kredinin hangi bankadan alınacağı hususunda bile bilgilendiriyor o memur yatırımcıyı. Hatta yatırım safhasında teşvik varsa, onu da bulup getiriyor. İşine gelirse yap, gelmezse vazgeç. Her şey şeffaf yani. Bugün git yarın gel... Asla olmaz böyle şeyler. Hele Ahmet'e başka, Coni'ye başka, Hans'a daha başka bir uyguluma kimsenin aklından dahi geçmez. Geçmişteki kötü alışkanlıklar Gelelim Türkiye'ye. Sıkıysa biri cebine parayı koyup "ben yatırım yapacağım" diye meydana çıksın hele bir. Anında biter işi!.. Türkiye'nin böyle amatörlüklere tahammülü yoktur. Bu işin bir yolu yordamı var. Önce adamını bulacaksın. Bir-iki kişi değil bu adamlar. Belediye başkanına ulaşıncaya kadar öyle kişileri memnun etmek gerekir ki, şeytanın bile kafasını karıştırır bu zincir. Hele ulaşmak istediğin bir bakansa, her babayiğidin ömrü yetmez bu merdivenleri tırmanmaya. Aradaki engelleri aşmak için önce gazete sahibi olmak, televizyon kanalı açmak, banka satın almak gibi zor işleri başarmak lazım. Bunlar yine legal. Bir de mafya ile iş birliği yapmaya mecbur kalmak var işin içinde. Hele bir de feşmekanca bakan yahut belediye başkanıyla görüşmek için nüfuzlu kişileri araya sokmak var ki, tam bir yüzkarası. Fakat, girişim için şart bu. Başbakan Erdoğan, bu dönemin kapandığını iddia ediyor aslında, "Fırsatlar ülkesi Türkiye" derken. Zurnanın 'zırt' dediği yer burası. Bendeniz burada takılıp kalıyorum. Yanılmış olmayı çok isterim ama dediğim gibi bu söz beni tam manasıyla ikna etmiş değil. Başbakan ziyaret ettiği ülkelerdeki yatırımcılara seslenirken, "Kim yatırım yapmak istiyorsa, gelsin beni görsün. Her türlü yardımı yapacağım" diyor. O böyle konuştukça ben huylanıyorum. Bir yatırımcı, neden başbakanı görsün ki? Neden buna ihtiyaç duysun ki? Taşların henüz yerli yerine oturmadığını Başbakan da biliyor aslında. Fakat, ne yapsın? "Gelin" diyor. "Gelin! Her müşkülünüzü ben çözerim!" Tabii Başbakan'ın dediği değil, onun dediğini karşı tarafın nasıl algıladığı önemli. Şayet yatırımcı bu söylenenleri güven verici buluyorsa, gelir. Bana da halt etmek düşer. Fakat, adamlar nazlı, gelmiyorlar. Haklılar tabii. Hadi Başbakan o gün tersinden kalktı ve 'yok kardeşim' dedi. Ne olacak? Veya bakanlardan birisi çomak soktu, diyelim. Var mı yatırımcının bir garantisi? Veya iş uzun vadeli bir iş ve hükümet değişti!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.