Türkiye misyonu

A -
A +

İnsanlara değişimi kabul ettirmek çok ama çok zordur. Düzenlerinin bozulacağını düşünüp reddederler hemen. Hele toplumlar? Asla taviz vermezler alışkanlıklarından. Değişim, onlar için rahatlarının kaçması demektir! Bunun böyle olmadığı hususunda ikna olmaları ise çok daha zordur. Onları ancak basiretli yöneticiler ikna edebilir ki, zaten onlara lider denilmesinin sebebi de budur. Yoksa, hasbelkader başkan, başbakan veya parti lideri olan herkese lider denilirdi ki, yok bunun örneği!.. Kıta Avrupası halkı, gelir seviyesi yüksek ve hepsi de muazzam sosyal güvenlik imkanlarına sahipler. Adam üç sene işsiz kalsa, hayat standardından fazla bir şey kaybetmeden yaşayabiliyor. İşsizlik sigortası imdadına yetişiyor çünkü. Bu sınırsız imkanlar bugün Avrupa ülkelerinin birçoğunu krizin eşiğine getirmiş durumda ama o ülke halkı, bunu hâlâ umursamıyor. Fransız ve Hollandalıların "AB Anayasası'na hayır" demelerinin altında yatan gerçek bu işte. Şimdi o ülkelerin; halkı, geleceğin bugünden daha iyi olacağına ikna edecek liderlere ihtiyacı var. Bu meziyetlere sahip lideri buldular buldular, bulamadılar yandılar! Gelelim Türkiye'ye. Türk halkı, Avrupa kamuoyu ile taban tabana zıt bir hedefe kilitlendi. Avrupa halkı, yeni üye istemezken; biz Türkler, refahımızı Avrupa Birliği'ne üye olmakta görüyoruz. Birbirine zıt gibi görünen bu iki fikrin aynı hedefe odaklanıp güçlü bir birlik çıkarması mümkün mü acaba? Bence mümkün. Hem de âlâsı çıkar! Bu şemsiyenin altına giren fertlerin hem kendisi, hem de kendisinden sonra gelecek olan çocukları rahat eder. Peki, nasıl olacak bu iş? Anlatayım. AB bugünkü haliyle 450 milyon nüfus 12 trilyon dolarlık bir pastanın etrafında oturmuş besleniyor. Şayet Türkiye bu pastadan "Ben de pay alayım" deyip elini uzatacak olursa, o eline maşayı yer oturur! Türkiye'nin pastayı büyütmeye katkısı olması lazım ki, bu da mümkün. AB'nin nihai hedefi sınırlarını Urallar'a kadar genişletmek değil mi? Evet. O halde bu, AB'nin bu geniş ve çetrefil coğrafyada Türkiye'nin kılavuzluğuna ihtiyacı var. Türkiye bu konuda AB'yi ikna edebilirse işte o zaman hem pasta büyür, hem de niza çıkmaz. Şu bir gerçek ki, Orta Doğu ve Orta Asya'da manevra kabiliyetini genişletmek isteyen AB'nin Türkiye olmadan bu bölgede adım atması mümkün değil. Türkiye'nin geçmişten gelen ve mevcut konumundan kaynaklanan potansiyelinin mutlaka ama mutlaka bu genişlemede değerlendirilmesi gerekiyor. Şayet Avrupa ve Türkiye liderleri bu misyon etrafında birleşip yeni bir strateji oluşturabilirlerse hem ülkeler birbirine kenetlenir, hem de halklar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.