Dünya yeniden yapılanıyor ve bu değişim Türkiye'nin hemen yancağızında gerçekleşiyor. Yeniden yapılanmanın nedeni belli; petrol. Hazar Havzası ve Basra Körfezi dünya petrol rezervinin ağırlık merkezi. Yaklaşık 100 trilyon dolar tutarında bir servet yatıyor toprağın altında. ABD Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye adlandırdığı stratejisini tatbik ediyor adım adım. Türkiye de onun kuyruğunda! ABD'nin kuyruğuna takılıp gitmenin riski büyük elbette ki. Suriye mesela. Türkiye her an için komşusu Suriye ile sıcak temasa girebilir. Savaş dahi söz konusu! Değer mi? Bu sorunun cevabını vermek kolay değil elbette ki. Fakat Türkiye'nin bir şeyler yapması da lazım. Eli kolu bağlı duramaz. Farzımuhal, başını kuma gömdü ve etliye sütlüye karışmadı diyelim. Bu duruş, geleceğini yok etmekten başka neye yarar ki? Dolayısıyla, "adam sen de" deyip yan gelip yatma lüksü yok! İllaki bir şey yapması lazım. Diyelim ki, ABD'nin kuyruğuna takılıp gitmeyi istemedi. Kendi başına ne yapabilir? Ona bakalım. Türkiye bölgenin en güçlüsü. Cüssesine güvenip komşuları üzerinde otorite kurmaya, ya da onlara ağabeylik yapmaya kalkışsa, ne olur? Yedirirler mi? Suriye'ye dostluk eli uzatmak istedi diyelim. Çin ya da Rusya müsaade eder mi? Zor! Vuruverirler o ele. Libya'ya uzatsa orada da Fransa çıkar Türkiye'nin karşısına. Mısır ya da Irak'ta ABD. Halbuki Türkiye'nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkisini sıcak tutması lazım. Onların da Türkiye ile! Türkiye için Orta Doğu ve Afrika pazarı çok önemli. Pazar olmasının yanı sıra iş ve yatırım sahası da. Avrupa pazarı küçülürken bölge alternatif pazar oldu ve ihracatçıya can simidi gibi geldi. Her geçen gün büyüyor ayrıca bu pazar. Müteahhitlerimiz için de öyle; önemli bir iş alanı. Hakeza yatırım. Türk yatırımcıları bölgede yatırım yapıp pazarı kontrol altına almaya devam ediyor. Bölgenin Türkiye'ye duyduğu ihtiyaç var bir de. Türkiye onlar için hem demokrasi tecrübesinden faydalanacakları, hem de yatırım yapacakları bir ülke. Say say bitmez karşılıklı menfaatler. Fakat, Türkiye'nin tek başına bölgede varlık göstermesi neredeyse imkânsız. Kurtlar sofrasına tek başına girmesinin akılla bağdaşan bir yanı yok. Mutlaka bir müttefikinin olması lazım. AB, Çin ya da Rusya da olabilirdi bu müttefik ama Türkiye ABD'yi seçti. Bu seçimin riski yok mu? Var elbette! Bölgede aktif siyaset yapmanın öyle ya da böyle bir riski var ve Türkiye risk var diye kendini bir köşeye çekip "üç maymunları" oynayamıyor. Oynamasına imkân da yok zaten. Her ülke öyle ya da böyle bir risk alıyor bölgede. Türkiye'nin yapması gereken tek şey, ABD ile yaptığı stratejik ortaklığın kendisine ne kazandıracağını iyi hesap etmesi. Bu da tabii iyi pazarlık yapma anlamına geliyor. Demek ki, mesele risk alıp almamak meselesi değil, şartları doğru tespit etmek meselesi. Amerika, Türkiye ve Ortadoğu. Birbirine ihtiyaç duyan üçlü. Yeter ki kurallar doğru konulsun ve menfaatlerin devamlılığı sağlansın. Ayrıca Türkiye'nin zulümden kaçan Suriye halkına gösterdiği ev sahipliği göz ardı edilemez. Her türlü imkânı sunuyor komşu muhacirlere. Bunu da unutmamak lazım.