İster farkında olalım, ister olmayalım; şu son 20 senede dünya çok değişti. Siyasi profili değişti bir kere. Bunun ardından komünist rejim iflas edip Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte dünyanın ekonomik yapısında da önemli gelişmeler oldu. 1990'a kadar dünyanın bir yarısı üretiyor, bir yarısı da yatıyordu. Eh, bu durumda yatan üretenin ürününü kullanmaya mecbur kalıyor, o da malını istediği fiyata satıyordu. Komünizm yıkılınca, herkes çalışmaya başladı. Fena da olmadı tabii, 1.5 milyar nüfuslu Çin üretime geçince fiyatlar düştü ve başta Brezilya, Arjantin ve Türkiye gibi ülkeler fırsat bu fırsat deyip enflasyon canavarının baskısından kurtuldular. Sadece Çin'in 1 trilyon dolar rezervi var bugün. Çin, Japonya ve diğer Asya ülkelerinin dolar rezervi ile Orta Doğu'nun petrodolar'ını üst üste koyunca, dünyada yüzer gezer para miktarı çoğaldı. 1990'lı yıllarda 1.5 trilyon dolar olan rezerv son 10 senede büyüdü büyüdü ve 3.5 trilyon dolarları buldu. Bu da doların bollaşmasına ve dolayısıyla da değerinin düşmesine neden oldu haliyle. Bu dolar bolluğu Doğu Avrupa ülkelerine müthiş bir fırsat kapısı açtı. Yabancı yatırımcılar akın etti bu ülkelere. AB üyesi olmaları ise Bulgaristan, Polonya, Macaristan, Romanya gibi ülkelerin yelkenlerini şişiren rüzgar oldu ve yatırım yönünden muazzam mesafeler kat ettiler. Bu kadar olumlu gelişmenin olumsuz tarafları yok mu? Var. En başta kâr nispetleri düştü ve acımasız bir rekabet baş gösterdi son yıllarda. Bu trendin bundan sonra da devam edeceğini söylemek için çok şey bilmeye gerek yok. Her şey ayan beyan ortada. Gücü olan konuşuyor Zurnanın "zırt" dediği yer burası işte. Amerika ve AB ülkelerinin her birisi kişi başına en az 20 bin euro gelire sahip ve bu ülke insanları refah içinde yaşıyor. Daha doğrusu -du. Eski ballı börek kalmadı. Ekmek aslanın ağzında. Pazarda acımasız rekabet var ve ayrıca herkes üretip satma çabası içinde. Hal böyle olunca, kalkınmış ülkelerin gözü tabii kaynaklara kaydı. Şayet, enerji kaynaklarını kontrol altında tutabilirlerse hem enerjiyi ucuza kullanma şansını yakalayacaklar, hem de kendi kontrolündeki petrol ve doğalgazı diledikleri fiyata satıp diğer ülkelerin sırtından geçinme imkanı bulacaklar. ABD'nin Orta Doğu'da yaptığı bundan başka bir şey değil. Enerji kaynaklarına ulaşmak ve onun kaymağını yemek. ABD öyle de AB farklı mı? Al birini vur öbürüne. Tarzları farklı ama nihai hedefleri aynı. ABD "Gücüm var" deyip masaya yumruğunu vuruyor: "Körfez'de kararı ben veririm." AB biraz daha sinsi. Askeri gücü olmadığı için mecbur kalıyor saman altından su yürütmeye. Ya biz? Biz ne yapacağız? Hadi başımızı kuma gömmeye devam edip "Bize ne bu olup bitenlerden" dedik diyelim. "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir." Fakat, kazın ayağı hiç de öyle değil. Burnunun ucundaki bu gelişmeler Türkiye'yi öyle veya böyle ilgilendiriyor. Omuz çekmekle, "Bana ne" demekle bir yere varmak mümkün değil. Türkiye'nin illaki bir şeyler yapması gerekiyor. Yaptı yaptı, yapamadı bir gün gelir öder bu vurdumduymazlığın cezasını. ABD'nin niyeti belli. Kürtlere Irak'ta bir federe devlet kurduruyor. Irak Kürtleri ABD'nin askeri oldu ve misliyle alıyor bedelini bu yaptığının. Al gülüm ver gülüm, yani. ABD Türkiye'den de istiyor aynı şeyi: "Bana askeri destek ver." Türkiye kabul eder veya etmez ama ABD'nin isteği bu. Avrupa Birliği de farklı taleplerde bulunmuyor aslında. Üç aşağı beş yukarı o da aynı şeyi istiyor ama dediğim gibi onun tarzı farklı. Diplomatik ilişkilerle yapmayı ve ABD politikalarını Türkiye üzerinden by pass etmekle sonuca varmaya çalışıyor o. Şayet, Türkiye ABD'nin talebine olumlu cevap verirse, ne PKK tehdidi kalır Türkiye'de; ne de Mesut Barzani'nin olur olmaz konuşmaları. Yok, Türkiye ABD'ye sırtını dönerse o vakit PKK tacizleri şiddetini arttırarak devam eder gider. Bu bir tercih meselesi. Türkiye demokrat bir ülke ve kendi kararını kendisinin vermesi gerekiyor. Da... hadi, PKK ile yine cebelleşmesi gerekti diyelim. Terörün iflahını keser kesmesine ama geçmişteki gibi 100 milyar dolar harcayabilir mi acaba bu mesele için? En önemli soru bu bence. Çünkü, Türkiye'nin kaynakları oldukça kıt ve ciddi miktarda borcu var.