Bugünlerde en büyük takıntım, Popstar Yarışması!.. Juri üyelerinin kimi sanatçı, kimi organizatör, kimi de menajer. Yani hepsi öyle veya böyle sanatla iç içe yaşıyor. Popüler kültür her ne kadar kulağa hitap ediyorsa da estetiğe önem veren bir tarafı da var bu sanatın. Uzun vadeli değil belki ama görüntü yanı çok ağır basan bir sektör çünkü. Eğlen ve at!.. Jüri, pop müzik icra eden yeteneklerin performansını tespit etmek ve başarılı olanı diğer adaylar arasından çekip almak için orada. Bu görevi yaparken kamu vicdanını, toplumun değer ve yargılarını da elbette dikkate alması gerekiyor. Elemeler haliyle halkın da ilgisini çekti. Yarın kendisini eğlendirecek olan starın doğuşunu bugünden görmek elbette ki onun hakkı. Halkın bir ferdi olan bendeniz de ucundan kıyısından ilgilenip durduğum yerden maydanoz oldum konuya. Juri; tabii ki, adayların iyi şarkı söyleyip söylemediğine baktığı gibi ışıltılı olup olmadığına ve karizmasına da dikkat ediyor. Öyle bir görevim olmadığı gibi, pop benim ilgi alanıma hiç mi hiç girmiyor da. Dolayısıyla ben çok farklı bir açıdan baktım olaya. Haliyle perspektifim de farklı. Popstar yarışması bana tüm Türkiye'yi göreceğim bir pencere açtı. Karşımdaki manzarada müthiş bir insan mozayiği var bir kere. Konu, her ne kadar popstar seçmek için başladıysa da eğildi, büğüldü ve en sonunda tencere ters çevrilip üzerinde 'tamtam'lar çalındı. Jurinin görevi seçmek, adaylarınki de seçilmekti. Bu konu en başta ters yüz edildi bir kere. Adaylar, yarışı unutup juri üyelerinin yeteneğini tartışmaya başladı. Jüri üyeleri ise hünerlerini sergileyip halktan puan alma yoluna saptı!.. Deniz Seki, kendisini öne çıkarabilmek için elinden geleni ardına komadı. Hani utanmasa çıplak dolaşacak! Juriden ayrılma kararı da şov bence. Armağan Çağlayan ise menajerlik işlerini büyütmek için bu olayı bir fırsat bilip tribünlere oynamaya başladı. Organizatör Ahmet San da popülist kritikleriyle ipi göğüsleme gayretinde. Toz duman arasında elenen finalistler de ayrı bir âlem. Aralarında engelli, cinayetten sabıkalı olanlar bile var! Ercan Saatçi, elemelerin ilk gününden itibaren bir star aradığının bilincinde olduğunu gösterdi. Kararları da hep bu yönde oldu. Fakat yalnız kaldı. Sonunda o da orta yoldan gidip, 'ne şiş yansın, ne kebap' politikası izlemeye başladı. Halk oylaması da işin içine girince, olayın rengi tamamen değişti. O saatten sonra zaten ortam da gerildi. Türkiye neyi aradığını unutup duygularıyla ve sahne ışıklarından aldığı pozitif enerjinin etkisiyle oy kullanmaya başladı. Cinayetten sabıkalı finalist Bayhan, beşinci haftanın birincisi olunca artık ipler yükü taşımaz oldu ve koptu. Nasıl düğümleneceğini merak ediyorum doğrusu. MI ACABA?!. Nesrin Nas'la birlikte ANAP da 'kadın liderli parti' kervanına katılmış... Doğurgan olsa bari, partide kimse kalmadı çünkü! * Saddam, yakalandığı delikte 'Suç ve Ceza'yı okumuş... Cezasını bulacağı kesin de, suçunu biliyor mu acaba? * AKP'ye seslenen Baykal, 'Suçlarınızı tek tek ifşa ederim' demiş... Kendine falcı bir danışman buldu anlaşılan! * Asgari ücret 300 milyonu aşmayacakmış... Tabii ya, her ülkede kemer sıkan birileri olmalı! * Toyota, Türkiye'ye yatırımın çok iyi bir karar olduğunu açıklamış... Kızılcık şerbeti içtiğini söylüyor aklınca! * Türkiye, dünyanın 17'nci büyük ekonomisine sahipmiş... Büyüklüğüne büyük de, içi boş! * Vergi paketinden zam çıkmış... O kadar hortumlamadan sonra olacağı oydu zaten!