Türkiye'de dış ticaret açığı ciddi boyutlara ulaşmış... ihracat teklemeye başlamış... AB müzakerelerinin eli kulağındaymış... işsizlik hâlâ ciddi bir mesele olarak duruyormuş... istikrar olmadan bunların hiçbirisi halledilemezmiş. Ne gam? Türkiye seçim havasına sokulmaya çalışılıyor; hem de süratle. Oturup, "etmeyin, eylemeyin" demenin hiç manası yok. Ok yaydan çıktı, çıkmak üzere. Ancak, bu gidişatın iyi olmadığını söylemek de bir insanlık görevi. Fizikî değil ama sosyal bir deprem tehlikesi ile karşı karşıyayız. Kimi 'öküz altında buzağı' arıyor, kimi 'şapkadan tavşan çıkarmaya' çalışıyor, kimi de 'jant üstünde duran araçla rakiplerini hız yarışına' davet ediyor!.. Seçime karşı değilim, erken seçime de. Fakat, böyle de olmaz ki. Bunca meselesi olan şu memleketin gündemine bir bakın hele. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yaptığı, "Ben olsam, yüzde 35 ile Çankaya'ya çıkmam" şeklindeki açıklamaya cevap Adalet Bakanı Cemil Çiçek'ten geldi: "Bu siyasetlerin son kullanım tarihi geçti." Uzun vadeli düşüncenin pek itibarı yoktur bizim ahali nezdinde ama bu tür atışmalar her zaman prim yapar. Kamuoyu tüm dikkatiyle Demirel'in bu söze vereceği cevabı beklerken bir taraftan da göz ucuyla Unakıtan'ı izliyordu. Yok, o mesele daha sonra girdi gündeme. Kaçak olduğu iddia edilen villasına nasıl ruhsat aldığı merak ediliyordu henüz o günlerde!.. ? Açıkla.. Açıkla!.. Kendisi yalanladı ama Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın "Bir siyasi partinin bankalarda 150 trilyonu, liderinin de 'muazzam' parası olduğu" iddiası medyada yer alınca çarşı karıştı. Unakıtan istediği kadar reddetsin; yer yerinden oynadı adeta. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, "Bir evim, bir yazlığım, bir de 'orta sınıf' arabam var" diyerek; alnı açık yüzü pak olduğunu açıkladı. MHP Lideri Bahçeli'nin parası yoktu ama arsası vardı. ANAP Genel Başkanı Mumcu ise kardeşinin sponsorluğunda geçiniyordu. CHP Lideri Deniz Baykal ise "100 milyarım var. Bunu da zaten yakınımdaki herkes bilir" deyip Başbakan Erdoğan'ın da mal varlığını açıklamasını istedi. Bu öncü sarsıntının daha sık hissedilmeye başlaması ise medya leşkerlerinin Baykal'ın "Açıklasın" sözüne 'mal bulmuş Mağribi' gibi sarılmasıyla gerçekleşti. Biraz da gündem sıkıntısından dolayı iş "Açıkla.. Açıkla..." diye tempo tutmaya kadar götürüldü. Başbakan Erdoğan, kaybettiği gündemi tekrar kontrol altına almak için mi, yoksa arkadan dolanıp bir puan kapmak için mi yaptı pek bilinmez ama "Salı günü bir açıklama yapacağım" deyiverdi kameraların karşısına geçip. Medya, bir taraftan tutturduğu tempoyu sürdürürken, bir taraftan da 'papatya falı' bakmaya başladı: "Açıklar, açıklamaz!" Toplum gerildi tabii. Herkes soluğunu kesip Salı'yı beklemeye başladı. Başbakan bu arada "Açıklayacağım şey mal varlığım değil, başka!" dedi fakat bu da ahalinin gazını almaya yetmedi. Aksine, daha bir artırdı. Ve sonunda "Salı" gelip çattı. Erdoğan, "Yaptığım mal bildirimini açıklamam kanunen suç olur" dedi ve ardından da "açıklayacağım" dediği bilgiyi açıkladı. Bu açıklamasında, CHP'nin İş Bankası'nın hissedarı olduğunu ve buradan elde ettiği geliri keyfine göre harcadığını ima etti! "CHP banka sahibi tek parti. Dünyada eşi emsali yok!" Başbakan'a göre CHP ayrıca, Türk Dil Kurumu'na verilsin diye Atatürk'ün kendi el yazısıyla yazdığı vasiyeti de yerine getirmiyordu. Başbakan böyle der de muhalefet liderleri durur mu? "Kanunun arkasına gizlenme. Açıkla.. Açıkla!.." Dedim ya, kazan kaynıyor. Bundan sonra seyreyleyin siz cümbüşü. Kazanın altına odun ve tezek atacakların kim olduğu da ayrı bir mesele!.. Son söz: Gündemini söyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana.