Türkiye büyümede farklı yol izledi ve yalnız kaldı! Amerika ve Avrupa "toplu kalkınma" modelini tercih ederken, Türkiye "ferdi kalkınma" modelini seçti. Bu öyle bir modeldi ki, dünyada emsali yoktu! Devlet gayrimenkul zenginiydi. İktidarlar da bu zenginliği seçilmiş kişilere aktarmayı model kabul etti. O da tabii suistimallere yol açtı. İktidara yakın olanlar nemalandı, uzak duranlar "sefilleri" oynadı! Ahbap çavuş ilişkisinin daniskası yani. Böyle bir ülkede refah tabana yayılır mı? Rahmetli Adnan Menderes dahi, "Her mahalleye bir milyoner" diye yola çıkmıştı. O gün için belki geçerli bir tarafı vardı bu modelin ama şimdi yok. Rekabet şartları ağırlaştı. Firmalar dünyaya açıldı ve global ekonomide kıran kırana bir rekabet yaşanıyor. Maliyetler ciddi problem oldu. Kârlar azaldı. Yeni ürün, farklı tasarım gerekiyor. Bu da ancak "toplu kalkınma" modeliyle mümkün. Patron, işçi, uzman... herkesin mutlu olması şart. Türkiye'nin son senelerde uyguladığı teşvik programları bu modele çok uygun. İki hedefe odaklı bir kere ve çok doğru. Döviz çıkışına neden olan ara malı üretimi teşvik ediliyor. İhracatı arttırıcı yönü de var tabii. Bir de bölgeler arası kalkınmışlık farkını giderici yanı var bu teşviklerin. İstanbul'a az, Erzurum ya da Kars'a çok teşvik. Bu uygulama Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun cazibesini arttırdı ve yatırımcı çekiyor bölge. Türkiye şayet bir de "sanayi şehirleri" kurarsa, kısa sürede hem cari açık kâbusundan kurtulur, hem de bölgeler arası kalkınmışlık farkını kapatır ve dolayısıyla büyük şehirlerde yaşanan nüfus şişkinliği azalır.
"Sanayi şehri" kurmak pek de zor değil; onu da söyleyeyim. Bunun dünyada fazlasıyla örneği var. Çin bunlardan biri. Her bölgede sanayi şehirleri kurup yabancı yatırımcıya, "Gelin burada yatırım yapın. Size arsa vereceğim, vergi kolaylığı göstereceğim ve tesislerinizin güvenliğini sağlayacağım" demiş. Yabancı sermaye de koşa koşa bu davete icabet etmiş. Türkiye de aynı şeyi neden yapmasın? Yatırımcı güle oynaya gider. Gider çünkü, Türkiye'nin etrafında nüfusu 1 milyar 500 milyonu bulan bir pazar var ve bu ülke insanlarının hepsi tüketime aç. Mersin, Hatay, Diyarbakır, Şanlıurfa bu modelin uygulanması için uygun iller. Vakit geçirilmeden bu modelin uygulamaya sokulması lazım. Dünya artık, ülkelerin değil şehirlerin dünyası oldu. Malını satmak isteyen iş adamı ya da pazarlamacı, çerçi gibi küçük pazarları dolaşmak istemiyor. Gündüz gelip iş görüşmesini yapacağı ve akşam evine döneceği pazarlar daha cazip onlar için. Türkiye'nin bu şehirleri kurması zaruret haline geldi. Mersin'in 15 milyon nüfuslu mega kent olduğunu düşünün hele bir. Dünyanın her yerine uçak seferleri olan, konaklama yerleri lebalep dolu ve yeme-içmemekânları insan kaynıyor. Bırakın kendisini, bölgeyi uçurur böyle bir Mersin.