Atalay Şahinoğlu, nevi şahsına münhasır bir insan. 20 senedir tanıyorum kendisini. En önemli vasfı, dobralığı. İçi dışı bir. Yüreğindeki dilinin ucundadır; "pat" diye söyleyiverir. İş hayatında çok başarılı ama iş siyasete geldi mi, ıhhh! Siyaset nedir bilmez. Bu özelliğinden dolayı İTO Başkanı olduğu dönemlerde bir hayli çam devirdiğini söyleyebilirim. Buna rağmen o hiç değişmedi. Hep aynı. Hep aynı. Kendisi de farkında bu hususiyetinin. "Ne gereği var" diyor. "Neysem oyum." Onun için çok talep gelmesine rağmen siyasete de girmedi zaten. DYP istedi, CHP istedi hep "hayır" dedi. Atalay Şahinoğlu, eski mesleği olan tekstilciliğin tamamen dışında bir iş yapıyor: Çimento. Dağın taşını altına çeviriyor. Kendisi de zaten çimento sektörünü, "Verimsiz taşı, toprağı dolara dönüştüren sektör" diye tarif ediyor. 1968'de Hereke'de faaliyete geçen Nuh Çimento'nun avantajları saymakla bitmez. Navlun en büyük maliyet kalemlerinden birisidir bu sektörde. Nuh Çimento'nun hemen yanında kendi limanı var bir kere. Tren ve karayolu da burnunun dibinden geçiyor. Bu da Nuh Çimento'ya çok büyük bir avantaj sağlıyor tabii. Ayrıca, tesis çepeçevre taş ocaklarıyla çevrili. Diğer fabrikalar ta uzaklardan taş taşırken, Nuh Çimento kepçeyi daldırıp taş alıyor. Daha sonra da bu ocakları tarım arazisi haline getirip ziraat yapıyor üstünde. 2000'nin ilk yılları sektörün en kötü yılları idi. Atalay Şahinoğlu, "Sektör krizdeyken, biz yatırım yaptık ve iki kat büyüttük tesislerimizi" dedi. Krizde yatırım kolay bir şey değil tabii. "Atalay bu işi bilmiyor. Yaptığı yanlış. Bu dönemde yatırım mı olur?" diyenlerin haddi hesabı yok. 13 aileden müteşekkil ortaklar da etkileniyorlar tabii bu sözlerden. "Çevrenin baskısı, yatırımları iki sene geciktirdi" derken Atalay Şahinoğlu, kendisinin ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkaran gelişmeleri anlatırken; şöyle bir arkasına yaslanmayı da ihmal etmiyor. Çimento dışında tuğla, gaz beton, hazır beton, kireç ve enerjiye de yatırım yapan Nuh Çimento şimdi öyle bir duruma geldi ki, dünyanın en büyük fabrikası oldu. Şahinoğlu, "Atıversen 2.5 milyar dolara havada kaparlar" derken pek de haksız sayılmaz yani. Şahinoğlu'nun tutuğunu altın etmesi, sadece Nuh Çimento ile sınırlı değil haa, onu da söyleyeyim. 25 sene de Koç Holding serüveni var onun. Bozkurt Mensucat'la başlayan ve İGS'yle noktalanan bir maraton bu da. Kendisini "Çarpık profesyonel" olarak tanımlıyor Şahinoğlu. Tekstilden çimentoya uzanan 45 senelik iş hayatında hep kendi işini kurmaya niyetlenmiş ama bir türlü nasip olmamış bu. Şimdi, çocuklarında tatmin etmeye çalışıyor bu duygu ve arzusunu. Bozkurt Mensucat'ta satış müdürü olarak başlamış, sonra genel müdür, daha sonra da hissedar olmuş. Baştan sona başarı tabii. "Namuslu inek!" Ardından (İstanbul Giyim Sanayi) İGS'den teklif geliyor ve Vehbi Koç'un rızasıyla oraya geçiyor. Daha göreve başladığı gün işin başındaki ortak İzzet Gökçimen'in rahatsızlığı artıyor ve hastaneye yatırılıyor. Şahinoğlu, henüz ne şirketi tanıyor, ne de aileyi. Derken, İzzet Gökçimen vefat ediyor. İGS zaten krizde. İzzet Gökçimen'in vefatıyla hepten sarsılıyor ve dip yapıyor tabii. Atalay Şahinoğlu, kolları sıvıyor ama dedim ya şirketi tanımıyor daha. Kime ne borç var, kimden alacak var... hiçbirisini bilmiyor. Yine de kolları sıvayıp girişiyor işe. Alacaklı bankalara gidip böyleyken böyle diyor. "Ya bize müsaade edersiniz, işimizi yoluna koyar borcumuzu öderiz. Ya da tasfiyeye gideriz!" Bankalar onun bu tavrından etkileniyor ve "Peki" diyorlar. "Çalış ve öde!" "Bir tek Grup'a ait olan İzmir Yün'ü sattım" diyen Şahinoğlu, o kriz dönemini nasıl atlattıklarını anlatırken; şunları söyledi: "İzmir Yün'ü birkaç yere teklif ettim; dönüp bakan olmadı. O günlerde Banker Kastelli'ye (Cevher Özden) gittim. Durumu anlattım. 'İzzet Bey'in çok iyiliğini gördüm. Madem onun işi görülecek; alıyorum bu fabrikayı' dedi. Elimize 6 milyon 750 bin lira geçti bu satıştan." Bu satışın en enteresan tarafı şu: İGS'nin ortak ve varisleri toplanıp Cevher Özden'e gidiyorlar. Çaylarını içip iş bedeli konuşmaya gelince, Şahinoğlu, "6 milyon 750 bine anlaştık" deyince, Cevher Özden yerinden zıplayıp "İnek" diye bağırıyor; "İnek!". Sonra da aileye dönüp "Ben böyle namuslu inek görmedim" diye söyleniyor. Tabii o Atalay Şahinoğlu'nun kendi komisyonunu düştükten sonra kalan rakamı söylemesini bekliyor. Öyle yapmadığı için de "İnek" diyor. "Namuslu inek!" Daha çok anekdot var da yerim kalmadı.